Kabbala!nın Kökeni


Köken

Kabbala'nın kökeni İ.S. I. yüz yılda Filistin'de filizlenen "Merkava" (ya da Merkabah) gizemciliğine kadar geri götürülebilir. Merkava gizemciliğinde temel uğraş, Eski Ahit'te peygamber Ezekiel'in düşlediği "ilâhî taht" ya da "araba" (merkava) hakkında derin düşüncelere dalmak ve bu sayede coşku içinde kendinden geçmektir.

VII. ve XII. yüz yıllar arasında uygulama alanı Filistin'den Babilonya'ya kayan ve yoğun biçimde Gnostik inançların etkisi altında kalan Merkava gizemciliğinde asıl amaç, Tanrı'nın tahtını ve göksel düzeni düşleyebilmektir. Gizemci Merkava yazımında, coşku içindeki ruhun yükselişi, düşman meleklerle dolu "yedi küre"yi ya da "yedi gök katını" aşmak için yapılan tehlikeli bir yolculuk olarak tanımlanmaktadır. Ruhun bu yolculuktaki amacı, merkava'nın üzerinde bulunan ilâhî tahta ulaşmaktır.

"Tzenu'im" adı verilen Merkava uygulayıcıları, özel ahlâk niteliklerine sahip olan az sayıda seçkin kişilerdi ve sürekli oruç tutarak kendilerini gizemci deneyimlere hazır tutmaları gerekliydi. Bu seçkinlerin yapacağı başarılı bir düşsel yolculuk için her şeyden çok "mühür" olarak tanımlanan bazı büyülü sözlerin ve formüllerin kullanımı zorunluydu. Bu büyülü sözler, her bir gök katının kapısında bekçilik yapan melekleri yatıştırmak için gerekliydi. Hatalı bir "mühür" kullanımı, önemli yaralanmalara, hattâ korkunç ölümlere yol açabilirdi.

Talmud'a göre, Merkava uygulamasına kalkışan dört kişi arasından biri ölmüş, diğeri delirmiş, öteki dinden çıkmış ve yalnızca Rabbi Akiba ben Josephgerçek bir düşsel deneyime nail olmuştur. Merkava uygulayıcıları kimi zaman "Doğaüstü Dünyanın Gezginleri" olarak da adlandırılırlardı. Bu gizemci akımın en eski iki yazımsal kaynağı; Rabbi Akiba'ya ait olduğu sanılan "Küçük" ve Rabbi Ishmael benElisha'ya ait olduğu sanılan "Büyük" metinlerdir. Ayrıca, "Enoch'un Kitabı" ve Tanrı'nın oldukça abartılı antropomorfik (insan biçimli) betimlemelerini içeren "Shi'ur Qoma" (İlâhî Boyutlar) adındaki metinler de Merkava geleneğine aittirler

Bu Blogda Ara

1 Mart 2010 Pazartesi

KARGAŞA VE ÇÖZÜMÜ

ULUSLARARASI SUNUMLAR
KARGAŞA VE ÇÖZÜMÜ
(Dünya Erdemlik Konseyi – Arosa Kongresi Sunumu - Kargaşa ve Çözüm Ocak 2006
Arosa - İsviçre)
MICHAEL LAITMAN, PHD
Kargaşa
İnsanlığın büyük karmaşası çok açık. Buhran, uyuşturucu, aile birliğinin parçalanması,
ayakta tutulamayan sosyal sistemler, nükleer silahların kullanılma korkusu ve ekolojik
felaketler bütün bunların işareti. Profesör Ervin Laszo’nun yeni kitabı “The Chaos Point”
(Kaos Noktası), çok açık ve kapsamlı global krizin aydınlatıcı betimlemesini
sunmaktadır.
Nükleer silah kullanımının artan riski insanlığa her an gerçekleşebilecek bir tehdit
oluşturmaktadır. Bir çok bilim adamı insanlığın krizlerin bir termo nükleer dünya savaşı
ya da global ekolojik afete dönüşmesini engelleyecek fazla zamanı olmadığına
inanıyorlar.
Krizin işaretleri açık olmasına rağmen kural olarak onun varlığı ve şiddetlenmesi
hükümetler, sosyal organizasyonlar, bilim adamları, sosyologlar, psikiyatrlar tarafından
gizlenmektedir. Krizin maksatlı gizliliğinin sebebi onu gizlemek isteyenlerin sorunun
şimdiki durumunu düzeltecek bir yol olmadığını görmelerindeki gerçekte yatıyor.
Öyleyse, deve kuşu politikası sadece problemi şiddetlendiriyor, yaklaşan felaketi
hızlandırıyor.
Bir doktor atasözü şöyle der: doğru teşhis tedavinin yarısıdır. Hastalığımızı gizlemek ve
onun vahametini küçümsemek hayata direk tehdit oluşturmaktadır.
Uygarlığın asıl problemi küresel krizi çözmenin üstesinden geliyor, önce krizin
durumunu halka açıklamak gibi ciddi bir problemi çözmek gerekiyor. Eğer halk krizin
sebebini anlarsa ve kabul ederse, bu kendi içinde krizin çözümünü kolaylaştırır. Bugün
birçok kişi bunlara güvenmenin bizi şu anki talihsiz durumumuza getiren bir şey
olduğunu unutarak hala bilimsel, teknolojik, kültürel ve sosyal ilerlemede çözüm
arıyorlar.
Krizin daha da ilerlemesini önlemek için yapılması gerekenler:
1) Krizin varlığını kabullenmek
2) Sebeplerini açığa vurmak
3) Bir alternatifin varlığının ve krizi çözmenin olasılıklarının farkına varmak
4) Krizi çözecek bir plan oluşturmak
5) Planı uygulamak
Maalesef, sadece insan türü ve insan toplumu kritik bir durumda değil. Doğanın
tamamı bizimle birlikte felakete yaklaşıyor. Dolayısıyla krizin başlangıcını anlamak için
doğanın kendi temel kurallarını analiz etmeliyiz.
Karşılıksız İhsan Etme Hayatın Prensibidir
Karşılıksız verme bir dostunun iyiliği için özen göstermektir (endişelenmektir). İhsan
etmeyi araştırma onun sadece doğada değil her bir yaşayan şeyin varlığının özü
olduğunu açığa vurur.
Yaşayan bir nesne çevresinden alır ve ona verir. Her yaşayan organizma birbiriyle
çalışan ve mükemmel bir uyum içinde birbirini tamamlayan hücrelerin ve organların
birleşmesinden oluşur. Bu süreçte vermek zorundalar. İhsan etme, “Tek bütün içindir”
prensibine göre, hücre ve organ birleşme kanunu her yaşayan canlı için çalışır.
Tam tersine, her maddenin özü farklı ölçülerde güç, yaşam enerjisi ve zevkten oluşur.
Bu arzunun yoğunluğu doğanın farklı düzeylerini yaratır: cansız, bitki, hayvan ve
insan. Arzunun yoğunluğu aynı zamanda bu düzeylerdeki her süreci belirler ve
dünyada önümüze çıkan her olguyu oluşturur ve birleştirir. Her yüksek düzey daha
büyük bir arzunun açık göstergesidir ve bütün önceki düzeyleri kapsar.
Doğanın birliğini “tek bütün içindir” prensibi sayesinde elde ederek, insan olgusunun
ve onun dünyadaki yerinin eşsizliğini algılamaya başlarız. Doğayla karşılaştırıldığında
insanın özelliği sadece insansal arzuların güç ve doğasında değil aslında insan
arzularının sürekli olarak değişip gelişmesinde yatar. Öyleyse, insan arzuları, uygarlığı
iten ve geliştiren motive edici güçtür.
İnsanlar hariç tüm doğa yaşamı sürdürebilmek için ihtiyaç duyduğunu tüketir. İnsanlar
yaşamlarını devam ettirebileceklerinden daha çok yemek, daha çok seks ve daha çok
fiziksel rahatlık isterler. Bu durum özellikle insana ait arzular olan sonsuz servet
peşinde koşma, güç, onur, ün ve bilgi için gereklidir.
Varolma için gereken arzular egoist sayılmaz, doğaldır çünkü doğanın emri olarak
gelirler. Bu arzular insanlarda olduğu gibi cansız, bitki ve hayvanlarda da vardır.
Sadece varolma için gerekli olanı aşan arzular egoistçedir.
İnsan arzularının katlanarak büyümesi gerçeğine ek olarak bu arzular diğerlerinin
düşüşlerinden ya da başkalarının acı çektiğini görmekten alınan zevki de kapsar. Bu
arzular bize doğa tarafından verilmedi. Ancak bize eğitim ve sosyal çevre aracılığıyla
aşılanmıştır.
Bu arzuların devamlı yavaş yavaş gelişmesi, gelişimimizi tamamlamadığımızın
işaretidir. Bu arzuların ihsan edici ya da egoist olması sadece onları kullanma
amacımızla ilgilidir. Hali hazırda gelişimleri kapsamlı bir bunalımla ilerleme getirir.
Yukarıda bahsedildiği gibi, insan egosu hariç doğanın tüm güçleri denge içindedir, tek
bir sistem kurarlar ve sadece insan onların uyumunu bozar. Doğadaki herşey birbirine
bağlıdır ve kendi içinde ve kuşatan çevreyle denge içinde olmayı amaçlar. Dengenin
bozulması organizmanın parçalanmasına, hastalığa ve organizmanın kesin ölümüne
sebep olur. Dengeyi korumanın ve geri getirmenin olasılığı yaşamın varlığı için gerekli
bir koşuldur.
Çatışmanın Aciliyeti
Tüm doğada sadece insanlar diğerlerine kötü niyetle maksatla yaklaşırlar. Diğer hiçbir
yaratık bir başka yaratığa zarar vermez, aşağılamaz, istismar etmez, diğerlerinin
eziyetinden haz almaz, ya da dertlerinden zevk almaz. İnsan arzularının başkalarının
pahasına kendini yükseltmek amacıyla egoistçe kullanımı kendisini çevreleyen dünya
ile tehlikeli bir dengesizliğe sebep olur. İnsan egoizmi varolan tek yıkıcı kuvvettir,
dolayısıyla, eğer topluma olan egoist yaklaşımımızı değiştirmezsek dünya sürüp
gidemeyebilir.
Bir kısmın egoizmi bütünün ölümüne sebep olur. Canlı bir organizmadaki bir hücre
diğer hücrelere karşı egoistçe bir ilişkiye girerse diğer hücreler kanserli hale gelir.
Böyle bir hücre etrafındaki hücreleri, onların farkında olmadan ya da tüm organizmanın
ihtiyaçlarını, tüketmeye başlar ve böylece sonunda kendi de dahil bütün vücudu
söndürür (bitirir). Doğaya benzer olarak aynısı insan egoizmi içinde geçerlidir: kendisi
için gelişirken doğanın geri kalanından ayrıyken ve bütünün ayrılmaz bir parçası
olmayarak, egoizm kendi dahil her şeyi ölüme götürür.
Hücreler varolabilir, gelişebilir ve sadece birbirlerini tek bir bütün olarak etkileyerek
çoğalabilirler. Karşılıksız vererek birbirini etkileme yasası insan hariç her varlıkta işler.
İnsanlara ihsan etme ihtiyacını tam algılayabilme arzusu ve bu kapsamlı doğa
kanununu gönüllü olarak devam ettirme özgürlüğü verilmiştir.
Globalleşme ve insan toplumunun yavaş yavaş gelişmesi bizi dünyayı karşıtlıklardan
oluşan bir bütün olarak görmeye zorlar. Çevreleyen dünyayı araştırmak bütün
parçaların birbirleriyle ilişkilerini onların neden sonuç gelişimlerini ve eylemlerinin
sebeplerini açığa çıkarır. Dünyanın mükemmelliği onun elementlerinin birliğinde yatar,
bu doğanın bütün parçalarının birlikte varolmasıyla başarılır ve aynı zamanda her bir
parça tüm sistemi devam ettirmek için çalışır.
Daha önce bahsedildiği gibi, insanlar hariç, tüm doğa sıkı sıkı önceden belirlenmiş olan
kaderini gerçekleştirir. Dolayısıyla insan türünün probleminin kişinin aşırı arzularının,
onun birbirine geçmiş bir parçası olabilmek ve tek bir organizma gibi hareket
edebilmek için, doğayla dengelemesi gerekliliği olduğu açıktır. Bir başka deyişle insan
türünün görevi ihsan edici olmaktır.
Sürekli Haz Sadece İhsan Edicilikte Olur
Haz sadece bir arzu ile onun tatmin edildiği temas noktasında hissedilir. Haz arzuyu
tatmin ettiği (yerine getirdiği) dakikada arzu yok olur çünkü arzu istediğini almıştır.
Sonuç olarak haz arzuyla birlikte yok olur.
Öyleyse arzu ne kadar büyükse kişi onu yerine getirme teşebbüsünde o kadar boş hale
gelir. Bu boşluk ve arzularımızı yerine getirememe bizi sürekli yeni doyumlar aramak
ve tüm hayatımızı bu durumda geçirip öldürene dek tüketmek zorunda bırakır.
Bu “yakalanma”nın çözümü ihsan edici doyumdur. İhsan edici doyumda doldurulan yer
arzunun doldurduğu yerden farklıdır çünkü ihsan edicilikte hazzı diğerlerini memnun
etmekten alırım. Çünkü haz başkasında, benim arzumu nötürlemiyor, ne kadar
başkalarını tatmin edersem o kadar zevk alırım. Bu “modus operanti” hepimizi hep
istediği sonsuz hazzı almanın kuralıdır.
Bunalımı Düzeltmenin Uygun Ve Kısa Yolu
İnsan, egoizmin kötülüğün kökü olduğunu acı yolu ile ya da daha kısa olan düzeltme
yolu ile anlamaya doğru ilerleyebilir. Dahası acı yolu yol değildir, sadece inatçılık ve
egoizmin tüm korkunç sonuçlarının anlaşılması için gereken zaman uzunluğudur.
Ancak yeterli ölçüde acı birikir birikmez kişi düzelmede acıdan daha büyük yarar
olduğunu fark eder ve değişmek için çaba sarf eder. Öyleyse, uzun yoldan
yürümektense düzelmeye giden daha kısa ve kolay bir yol var. Dert hastalık ile
tanışmadan önce dünyanın yapısı, onun nedenselliği ve amacı hakkında bilgi
edinebiliriz. Bu bilgi sayesinde egoizmin kötü olduğunu anlamayı hızlandırabiliriz ki
dert hastalık baskısı altında egoizmin kötülüğünü anlama ihtiyacından kurtulalım.
Arzu ettiğimizi yapmakta özgür gibi görünsekte, gerçekte, genlerimizin emirlerini izler
ve sosyal çevrenin etkisine sadık kalırız. Bu etkiler ve emirler bizim bütün değerlerimizi
belirler ve bize güçlü ve zengin olmanın ne kadar kazançlı olduğunu gösterir. Biz
değerlerini ne kadar başarıyla gösterip sadece toplumun onayını alabilmek için kısa
hayatlarımız boyunca çok çalışırız. Günün sonunda kendimiz için hiç yaşamamış sadece
çocuklarımızın, akrabalarımızın ve tanıdıklarımızın ve genel olarak toplumun gözlerinde
şükran bulabilmek için kendimizi zorlarız.
Bu nedenle düzeltmek için sosyal değerleri bunların koyduğu standartları ve başarı
tanımlarını değiştirmek zorundayız. Dolayısıyla açıkçası bunalımı (krizi) çözmek
toplumun değerlerini değiştirmeye bağlıdır. Öyleyse, eğer acı ve yıkımdan sakınmak
istiyorsak ve yeni bir uygarlığa kolayca ve çabukça ulaşmak istiyorsak kriz sebepleri ve
düzeltilmesi hakkındaki bilgiyi yaymalıyız.
Toplumda İhsan Edenler ve Egoistler
Bilim adamlarına göre ihsan edenler insanlığın % 10’unu oluşturuyorlar. İhsan
edenlerin toplumdaki yüzdesi sabittir. Bu yüzde genetik olarak etkilenir ve ailenin etkisi
eğitim ve toplum gibi dış etkilere bakmaksızın varolur. İhsan edenler yok olmazlar;
ihsan eden gen kişinin içinde gizlenmiştir ve yok edilemez.
Toplumdaki insanların %90’ı egoist olmasına rağmen kültür, bilim, sanat, din,
gelenekler, hukuk ve eğitim tamamen toplumun %10’luk ihsan eden kısmın
mefhumlarına dayanır. Bunun sebebi ihsan eden davranışların herkes için faydalı
olmasından: okul bize ihsan edenler olmamızı öğretir, dürüst, çalışkan, başkalarına
saygı duyan, sahip olduğumuzu başkalarıyla paylaşan, arkadaş canlısı olmamız
söylenir bize ve komşularımızı sevmemiz. Bunların hepsi ihsan etmek topluma faydalı
(çıkarına) olduğu için olur.
Canlıların işlevsellik kanunları bize bir organizasyonun var oluşunun onun tüm
kısımlarının koordineli çalışmasına bağlı olduğunu öğretir. İhsan edici doğanlar doğal
olarak ihsan eden eylemlerde bulunurlar, ancak egoistlere bu eylemler tamamen
imkansız görünür. Doğal egoist yapılarına rağmen canlı organizmaların kanunlarının
farkında olmak her organizmadaki hücrelerin ihsan ederek bir arada var olmalarına yol
açar.
Benzer şekilde ihsan edici davranışların faydalarını algılama bir egoist insan
toplumunda mevcuttur. Dünyada hiç kimse aktif olarak ihsan eden davranışlara karşı
çıkmaz. Tam tersine tüm kurumlar ve kişiler ihsan edici davranışlarla ilgilerini reklam
yaparlar ve bunlarla övünürler. Hiç kimse açıkça dünyadaki ihsan edici ideallere karşı
çıkmaz. Dolayısıyla açıkçası insanlığı kolayca ve çabukça yeni bir uygarlığa getirmek
sadece ihsan eden organizasyonların birleşmesine ve bu mesajın yayılmasına bağlıdır.
Kargaşayı Çözme Planı
İhsan edici güçlerin hedefi toplumda ihsan eden değerler oluşturmaktır. Bu demektir ki
davranışlarımızı egoistten ihsan edene değiştirmek önceliklerimizi ve değer
hiyerarşimizi değiştirmektir. Şuna ikna olmalıyız, topluma karşılıksız vermek ondan
almaktan daha önemli ve değerlidir. Diğer bir deyişle, her kişi her hangi bir egoist
edinimden ziyade topluma vermekten daha çok tatmin hissettiği bir konuma gelmelidir.
Kamuoyu bu hedefi gerçekleştirmenin tek yoludur çünkü her birey için toplumun
takdiri en önemli şeydir. İnsanlar öyle donatılmışlardır ki toplumun sempatisini
kazanmak hayatın tek amacıdır.
Bu unsur o kadar esastır ki herkes her eylemin amacının toplumun takdirini kazanmak
olduğunu inkar eder. Bizim eylem için motivasyonumuz sorusu bizi korumasız yakalar.
Meraktan hatta paradan dolayı motive olduğumuzu iddia edebiliriz ancak gerçek
ödüllendiren şeyi itiraf etmeyiz - toplumun onayı!
Yukarıda bahsedildiği gibi insanlar öyle yaratılmışlardır ki insan çevresi tüm seçim ve
değerlerimizi belirler. Bizler tamamen ve istemsizce kamuoyu tarafından kontrol
edilmekteyiz. Bu yüzdendir ki toplum üyelerine en saçma bile olsa herhangi bir değer
ya da davranış şeklini aşılayabilir.
Toplumun baskınlığına iyi bir örnek modern günümüz sistemi olan mal tüketimidir.
Dolayısıyla, toplum sistemsel olarak suni değer ve modalar yaratmakla meşguldür,
böylece daha fazla tüketime sevk eder.
Toplumda ihsan edici değerlerin oluşumunu sağlamak için ihsan eden kısım toplu
iletişim, eğitim enstitüleri, çeşitli devlet ve sosyal organizasyonlar ile birleşip bunları
etkilemelidir.
Halk aşağıdakiler hakkında bilgi edinmeli:
1) Dünyanın doğası ve bütünlüğü, amacı ve program
2) Kargaşanın doğası
3) Kargaşanın sebebi-insan türünün egoist doğası
4) Ve kargaşanın üstesinden gelmenin olasılığı olarak insan doğasını
değiştirmek
Kritik bir durumun tehlikesi, insanlığın – kendini yok etmesinden korktuğundan - ihsan
etmenin en yüksek değerini toplu iletişim ve diğer tüm mümkün yollarla övmesini
gerektirmektedir. Sürekli, amaçlı bir kamuoyu oluşturmak her kişiye kendisini topluma
karşılıksız vermek zorunda kalacağı bir çevre sağlar.
Toplumun görevlerini değiştirmek eğitim sistemini ve planları, çok erken bir yaştan
itibaren değiştirmeyi gerektirecektir. Ek olarak, tüm eğitim ve kültür alanlarında belli
başlı değişimler gerekecektir. Bütün medya övüp, olayları toplumun yararına olacak
şekilde değerlendirmeli ki topluma karşılıksız verecek eğitimsel çevre yaratılsın. Her
tür toplu medya aracı kullanılarak reklam, ikna etme ve eğitim, yani kamuoyu açıkça
ve kararlı bir şekilde egoist eylemlerin kötü yanlarını açığa vurmalı ve ihsan edici
eylemleri nihai değer olarak övmelidir.
Toplumun amaçlı etkisi sayesinde herkes toplumdan sadece yaşamak için gerekli olanı
almayı arzulayacak ve toplumun takdirini kazanmak için topluma fayda sağlayacak
çaba harcamayacaktır.
İlk başta, herkes çevresel zorunluluk ve etki altında toplumun faydasına çalışacaktır.
Ancak toplum tarafından destek ve eylemlerin onaylanması öyle eksiksiz bir tatmin
sağlar ki insanlar topluma karşılıksız verme eylemlerini, her verme eylemine çevreden
bir ödül olmasa bile, nihai (son) eşsiz değer olarak değerlendireceklerdir. Bu süreç
insan bilincinin seviyesini yeni bir uygarlık seviyesine yükseltecektir.
Dünyanın ihsan edici güçlerinin eylemleri, dünyayı doğa ile dengeye götüreceğinden,
insanlık kargaşa (bunalım, kriz) belirtilerinde kapsamlı bir düşüş şeklinde doğanın
desteğini alacaktır. Giderek doğaya benzemek ekolojik ve toplumsal olarak pozitif bir
değişim getirecektir.
Yeni Bir Uygarlık Yaratmak
İnsanlığın egoistlikten ihsan eden bir uygarlığa geçişi iki aşamada gerçekleşir:
1) Gezegendeki tüm ihsan eden elementlerin birleşmesi
2) Toplumun tamamının derecelendirilmesi
İnsanlığı Kurtarma Takımı
Dünyanın ihsan eden unsurları (organizasyonlar ve şahıslar) birliği merkezinin
oluşturulması gerekmektedir.
İhsan edenler toplumun %10’unu oluşturur. Bu ihsan edenlerin de %10 yüksek
motivasyona sahip ve doğrudan doğruya ihsan eden eylemlere hazırdırlar, bu arada
ihsan edenlerin %90’ı yüksek motivasyona sahip değildir. Dolayısıyla bu %90’lık kısım
bağımsız hareket etmeye hazır değildir ancak bir görevde pasif olarak yardımcı olurlar.
Bizler %10’luk aktif ihsan edenler grubuna dahiliz ki bu da insanlığın %1’idir. Bu
nedenle bir eylem planı tasarlayıp bunun aktif yürürlüğüne başlamak bizim
görevimizidir. Bu taahhüt gereksiz tartışmalardan kaçınmayı, planı kucaklamayı ve
uygulamaya başlamayı gerektirir.
Bu insanlığın %1’i olan grup tam da geliştirebilen ve düzeltme metodunun dolaşımını
sağlayabilen gruptur. Tarih, ilerici fikirlerin küçük gruplardan çıktığını göstermektedir.
Doğal olarak merkezimiz bu %1’den oluşmalıdır.
İnsanlığın %90 egoist kısmı tam da bu egoist doğalarından dolayı asla
birleşemeyecektir. Bundan dolayı, birleştiğimizde sadece %1 olmamıza rağmen, güçlü
1 oluyoruz.
Ek olarak dünyadaki tüm ihsan eden güçleri birleştirmek için temeli WWC’nin (Dünya
Erdemlik Konseyi) üyeleri olan İhsan Eden Dünya Parlamentosu adı altında bir
koordine merkezi yaratmamız gerekiyor. Bu merkez dünyanın %10’luk ihsan eden
elementlerini birleştirme amaçlı bilgi veren materyaller üretecektir.
Yeni uygarlık fikrinin dolaşımı ihsan edenlerin %10’luk (insanlığın%1’i) kısmı arasında
başlamalı. İhsan edenler insanlığın iyiliği ile ilgilendikleri için, doğa tarafından buna
hazırlanırlar. Sonuç olarak dünyadaki tüm ihsan eden toplumlarda rol almalı ve
sonunda onlarla yeni uygarlık mefhumu temelinde birleşmeliyiz.
EK : Kısa ve Orta Vadeli Taktik Plan
Plan Hedefleri
Planın amacı Tokyo’da yapılan WWC konferansında alınan kararları ve Tokyo
Deklarasyonu’nda kapsananları uygulamaya geçirmektir. “Yeni Uygarlık Planı” Tokyo
Konferansının ruhu ile oluşturulmuştu ve bu taktik plan aynı ruhla devam ediyor.
Bu plan projeden eyleme ideolojik hedefler getirir ve bütün dünyadaki sivil halka ihsan
etme düşünce modellerini yürürlüğe koymak ve özümsemek için pratik yollar önerir.
Bu önlemleri takiben ümit ediyoruz ki arzu edilen değişimi yavaş yavaş verecek,
giderek artan kargaşayı tersine çevirecek ve yeni uygarlığın kuruluşunu kolaylaştırarak
süreci başlatacağız.
Birlikte Çalışma
Dünyada yapıcı bir değişime yol açmak için ana üyelerinin fikir alış verişi ve
mesajlarımızı nakledecek açıklayıcı materyallerin üretiminde işbirliği yapacak WWC
üyelerinin içinde bulunduğu bir gündem tasarlamamız gerekiyor.
Açıklayıcı materyaller çeşitli hedef dinleyicileri, gençlik, hükümet ve halk
organizasyonları, Avrupalılar, kuzey Amerikalılar, çeşitli Asya ülkeleri gibi,
hedeflemelidir. Materyaller aynı temel mesajları iletmesine rağmen her bir hedef
dinleyici onu uygun bir kanaldan lisanının, düşünce tarzının ve düşünce modelinin
uyduğu bir paketleme ile alacaktır.
Bilgi Merkezi
WWC farklı dinleyiciler için içerikler geliştirecek bir bilgi merkezi kurmalı. Bu bilgi
merkezi organizasyonu ideolojik bir kanal olarak hizmet edecek; içerikleri farklı bilgi
departmanlarına kanalize edecek ve burada onlar değişik formatlarla giydirilecek ki
bunların bir kısmını kısa sürede sunacağız.
Konsantre olunmuş içerik gelişimi bizim geliştirme maliyetimizi düşürecektir. Aynı
içerikler ihtiyaca göre farklı ürünler olarak paketlenebilir: örneğin, film olarak
paketlenen materyal sonuç olarak dinleme formatında ve metin olarak paketlenip
internette sergilenecek, sonunda derlenip kitap haline getirilecektir. Bu yolla
materyalin üretim süreci daha verimli olur.
Bilgi ve Açıklama Departmanları
(öncelik sırasına göre)
1) İnternet
Bugüne kadar internet enternasyonal bir birleşim merkezidir. Net aracılığıyla, geniş,
çeşit çeşit zeki dinleyici kitlesine ulaşabiliriz ki bunların çoğu 40 yaş ve altıdır. İnternet
kullanıcıları toplumsal farkındalığa sahiptir. Sosyal girişkenlikleri vardır ve internet
kullanıcısı olmayanlara göre daha fazla toplumsal etkiye sahiptirler.
İnternet bize açık faydalar sağlar:
a) Doğrudan bilgi edinebilme; bilginin yaygın dağıtılmasında nispeten kolaylık ve çeşitli
dillerde çok uluslu dinleyiciye ulaşılabilirlik; zira dünyanın büyük bir kısmı yaygın
internete bağlı; Doğu Avrupa, Asya ve Afrika’daki az gelişmiş ülkeler hariç; düşük
maliyetler.
Yukarıdaki sebeplerden dolayı internet departmanı mesajımızı zıpkın gibi yaymalı. Fikir
sık sık güncellenen çok lisanlı hoşnut siteler yaratmaktır. Siteleri güncel formatta
sunmak kesin vurgulanmalıdır.
b) Tatmin edici sitelerin dışında forumlar ve konferanslar geliştirilmeli ve arama
motorları, forumlar, sohbetler ve uygun “blog” lar aracılığıyla bunları yaymak için
kapsamlı çaba göstermeliyiz.
c) Bir başka proje kendi internet t.v. kanallarımızı kurmayı gerektiriyor. The Wisdom
Channel, geleneksel (klasik) tv, kanallarından farklı ki bunların yapım ve yayın
maliyetleri çok fahiştir. Bir internet yayın kanalı ekonomik ve uygulaması kolaydır.
Böyle bir kanalda maliyetlerin çoğu -ki bunlar katlanılabilen maliyetler- içeriğin gerçek
yapımına gidecektir.
2) Kitle İletişim
a) “What the bleep” tarzı belgesel drama yapımı (uygun içerikli)
b) Discovery, National Geographic, Arte gibi kanallar için; WWC üyelerinin ön plana
çıktığı çeşitli konularda programlar serisi gibi eğitici program ve belgesellerin yapımı.
Her bir bölüm bir ya da daha fazla üye tarafından sunulup, mesajlarımızın farklı
yönlerine odaklanılabilir.
c) Wisdom Council üyeleri, bilim adamları ve çeşitli önde gelen düşünürler arasında
toplantılar ve yazışmalar başlatılmalı.
d) Toplumca bilinen bireyler tarafından mesajlarımızı çağdaş ve hitap eden tarzda
Pop-Science film ve klipler üretmek.
e) WWC üyeleri veya WWC amaçlarını destekleyenler tarafından üretilen
programlarla bir Wisdom or Altruism (Bilgelik veya İhsan Etme) uydu kanalı kurma.
3) Basılı Yayın
a) Komisyon üyelerinin seçilmiş makalelerini içeren kitaplar çıkarmak. Bu insiyatif
kısa sürede gerçekleştirilmelidir. Biraz farklı dinleyicileri hedefleyen 2-3 başlık çıkarmak
yeterlidir. Bunları aynı zamanda en çok kullanılan lisanlara çevirmek de önemlidir.
b) Önde gelen magazinlerde yazı ve makaleler yayınlamayı denemeliyiz.
Eylemlerimizi senkronize etmemiz gerekir çünkü çok yazarın olması
yakınlaşabileceğimiz dergilerin çeşitliliğini sağlar. Ayrıca, çeşitli yazarlar tarafından
yazılmış makalelerin bulunduğu magazinlere de yakınlaşabiliriz. Makaleleri önde gelen
lisanlara çevirip, yine önde gelen magazinlerde dolaşımını sağlayabiliriz. Son olarak,
dünya basınındaki önde gelen gazetelere makaleler göndermeliyiz.
c) Çeşitli dillerde kurul üyelerinin gerekli içeriklerini kapsayan farklı dillerde
kitapçıklar hazırlamak ve bunları dünyanın her tarafına dağıtmak.
d) Önde gelen magazinlere (Time, NewsWeek) hikayenin derinlemesine fikrini uzun
vadeli çabalarla aktarmak. Bu son hedefi uygulamak daha uzun zaman alabilir.
4) İşitsel (Audio)
Mesajı iletecek bir ya da daha fazla hit şarkı kaydetmek. (Bu fikri Peter Gabriel’e
uçurmak ve ondan topluma vermenin ve egoizmin kötü taraflarını açığa vurmanın
önemi, ya da dünyada karışıklık ve bunu çözmenin yolları hakkında hit bir şarkı
yazmasını istemek mümkün mü?) böyle bir proje bir çok kalbi harekete geçirip kısa
zamanda özellikle gençlerin arasında yüksek farkındalık yaratabilir. İyi bir örnek Peter
Gabriel’in Stephen Bantu Biko’yu, Güney Afrika elinde ölen tanınmış bir Güney Afrikalı
şiddet karşıtı anti-apartheid (anti ırkçılık) eylemci, dünyaca tanınmış bir kişiye
döndüren 1980 şarkısı. Bu hitlerin her biri mesajımızı iletebileceğimiz bir klip ile
beraber gelecek.
Eğer şarkı projesi başarılı olursa ve eğer eşlik etmek isterlerse Peter Gabriel, Bob
Geldof ve diğer benzer kişiliklere büyük çaplı müzik olayları, Live Aid (canlı yardım) ve
son 20 yılda ürettikleri gibi diğer olaylar için çağrıda bulunabiliriz. Böyle bir olayın
amacı mesajımıza dikkat çekmek ve bunu kamu gündeminde kayda değer bir konu
haline getirmektir. Bunun gibi olayların yankıları, özellikle dünyanın faklı yerlerinde
aynı anda yapılırsa fevkaladedir.
5) Reklam
Global bir kampanya duyurulacak; ihsan etme “IN”, egoizm “OUT”, mesajımızı çeşitli
alanlardaki ünlülere iletmeliyiz. Global kamuoyunu etkileyen sinema ve tv yıldızları,
artistler, spor yıldızları ve diğer bilinmeyen kişiler. Aynı zamanda tekrarlanan slogan ve
düsturlar yaratarak yaymak istediğimiz mesajlarla dünya kamuoyunu
hareketlendirmek. Bu kampanya, AIDS’ i zaptetme, trafik kazaları ve diğer benzer ön
ayak olunan olayların kampanyaları gibi olmalı.
6) Benzer Organizasyonlarla İşbirliği Yapmak
Global krizlerle ilgilenen birçok ihsan eden organizasyonlarla yakınlaşmak ve onlarla
yeterince geniş ortak bir alanda, (bakınız Yeni Uygarlık Planı) önceden tanımlanmış bir
platform temelinde ittifak yaratmak. Programımızı açıklamalı ve bu temel üzerinde
onlara işbirliği önermeliyiz. Bu yolla mesajlarımıza uygun yaygın destek sağlayabilir ve
hedef dinleyicilerimizi artırabiliriz.
Bir kez böyle geniş bir temele ulaşıldı mı, toplum da ihsan etmeyi temel prensibiymiş
gibi destekleyen bir ideolojik, politik gövde gibi çalışacak bir prototip “Gelecek Dünya
Hükümeti” oluşturmalıyız.
7) Global Kurumlara Yaklaşma
BM’ye, hükümetlere, kurumlara, kurul üyelerinin uzman olarak global kriz konusunda
konuşup çözümler önereceği ihsan etme konusu üzerine ciddi tartışmalar
düzenlemelerini istemek üzere yaklaşımda bulunmak. Bu kurumların kriz (bunalımkargaşa)
gerçeğini kabul etme isteksizliğine rağmen -onlara sorumluluk yükleyebilirsadece
kurumlardaki bu tartışma bile dünyayı çınlatacak protokollerin yayınlanmasına
sebep olacaktır. Bu yol aynı zamanda para yardımı toplamak için gelecekte
uygulanabilir bir seçenek olabilir.
8) Uluslararası İhsan Etme Araştırma Enstitüsü (IRIA) Kurmak
Uluslararası İhsan Etme Araştırma Enstitüsü (IRIA) özel ve kar amacı gütmeyen çoklu
disiplinleri olan, günümüz dünya istikrarsızlıklarına bilimsel çözümler bulmaya adanmış
ihsan etmeyi geliştirerek dünya barışını ilerletecek bir kurum olacaktır.
IRIA’nın amacı araştırmayı ilerletmek ve uluslararası yardım derneklerini geliştirmek
üzere kendini araştırmaya adamış uluslararası bilim adamları ile işbirliği kurmak
olacaktır.
IRIA ihsan etmeyi araştırmayla ilgili bilimsel kurumları birleştirip yardım etmek için
çeşitli hizmetler sunacak. Bu hizmetler pro-bono olacak ve üniversitelerle işbirliği
kurma, yardım toplama, konferans organize etmeyi kapsayacaktır.
Enstitü toplanan ödeneklere komisyon ilave ederek kendini finanse edecektir. Bu
enstitü tüm politik devlet ve uluslararası etkili organizasyonlara giriş ve etkinin
başlangıç noktası olabilir.
9) Şirketlere Yardımsever Olmaları için Baskı Teklifi
Halk tarafından ulaşılabilen şirketlerin yıllık yardımseverliğini ölçen değerlendirme
sistemi kurmak, aynı Moody’s ya da Dun ve Bradstreet finansal değerlendirme
kuruluşlarına benzer.
Hedefler;
a) Hangi şirketlerin bugün yardımsever olduğunu açıkça belirleme.
b) Diğer şirketleri yardımseverlik seviyesine yükseltmeye zorlamak ya da kamuoyu
tarafından şirketler listesinin çıkmasıyla utanç duymaları.
10) Yukarıdaki Kavramların Yürürlüğe Konması İçin Pratik Örnekler
1) WWC üyeleri çalışma gruplarına bölünecek. Her grup belirli bir alanda sorumlu
olacak mesala Bilim ve Ekoloji, Ekonomi, sosyal Davranışlar, Tarih, Felsefe vs.
2) Her grup kendi alanında davranışsal ihsan etmeyle ilgili veri toplayacak ve
evrenin her bölümünün, insan hariç, ihsan ederek davrandığı mefhumunun bir parçası
olarak bir bilgi yayma çalışma planı tasarlayacak.
3) Bütün gruplar Prof. Laszlo’nun başkanlığındaki bir Yönetim Kurulu’nun altında
olacaklar. Kurul çalışma grupları tatarından önerilen planları inceleyecek ve hangi
planın nasıl uygulanacağına karar verecek.
4) Her grubun içinde her bir kişi belirli bir iletişim aracıyla yaymak için sorumlu
tayin edilecek. Örneğin Bilim ve Ekoloji çalışma grubunda bir kişi tv kanallarıyla
bağlantı kurmaktan ve hayvanların nasıl ihsan ederek davrandığını, vücut hücrelerinin
nasıl kendi faydalarını tüm organizmanın yararına verdiğini ve sonucun nasıl daha
sağlıklı bir organizma olduğunu hatta bu sonuçta kendini veren hücrelerin daha
“mutlu” olduğunu gösteren filmleri teşvik etmekten sorumlu olacak.
Başka bir kişi bilim ve akademik araştırmaların Science and Nature ve The New York
Times gibi saygı duyulan gazete ve dergilerde yayınlanmasından sorumlu olacak.
İçerik, sadece gezegenimizin durumunun daha kötüleştiğini değil aynı zamanda biz
insanların doğaya ters davrandığımızı ve şanssızlığımızın sebebinin bu olduğunu
göstermeli.
5) Çalışma gruplarının yanı sıra, sürekli bağlantıda olup ilerlememizi kurula rapor eden
ve en önemlisi yardımlaşan, destekleyen ve bu süreç içinde birbirimizi teşvik eden bir
iletişim ağı kuracağız.
6) Bir kez plan vitese takıldı mı, altı aylık toplantılar stratejimizi rötuşlayıp, mesajımızı
cilalayıp ve hepimizin arasındaki bağı güçlendirebiliriz.
ACİL
Yukarıda bahsedilen planların hepsinde başarılı olabilmek ya da WWC’de geliştirilen
herhangi diğerlerinde, derhal başlamaya karar vermeliyiz. Bütün departmanlar için
altyapı ile birlikte lojistik bir merkezin kurulmasına başlamalıyız.
Bnei Baruch Kabbalah Eğitim ve Araştırma Enstitüsü WWC’ye teknik ve lojistik altyapıyı
memnuniyetle sağlamayı istiyor. Bugüne kadar, dünyada düzinelerce merkez ve
bağımsız şubede binlerce insan katılmaktadır. Aynı zamanda, ortak amacımız olan
yeni, farkındalığa sahip ihsan eden uygarlığı oluşturmayı desteklemeye hazır çok iyi
kurulmuş bir internet alt yapı yüksek teknik tecrübe ve kapasitemiz var.
KLASİK KABALA İLMİ VE ACİL İHTİYAÇ DUYULAN GEZEGENSEL
VİCDANIN EVRİMİ
DÜSSELDORF, 24 MART 2006 MICHAEL LAITMAN,
PHD
Sevgili Arkadaşlar,
Yükselen global krizler dünyanın her yerinden kesin kararlar (çözüm) talep etmektedir.
Birçok bilinen bilim adamı ve filozof krizleri çalışıp araştırıyorlar, halihazırda bunun
sebebini anlayamıyoruz ve dahası bunları çözecek eylemleri de.
Bugün, krizlerin doğasını ve bunların hepten yok edilmesiyle ilgili araçları (yollar)
ilgilendiren teori ve önerilerin varlığını daha fazla reddedemeyiz. Bu sunumda
insanlığın durumunu hayatımın son otuz yılını vermiş olduğum Kabala ilminin bakış
açısından anlatmaya çalışacağım.
Antik zamanlarda insanoğlu doğaya daha yakındı ve onunla yakınlık kurmaya çalıştı.
Bunun iki sebebi vardı; gelişmiş egoizm insanı doğadan ayırmadı ve insanları onun
ayrılmaz parçaları gibi hissettirdi. Doğa hakkında yetersiz bilgi korku uyandırdı ve
insanı doğaya üstün gözüyle bakmaya zorladı.
İki sebepten dolayı insanoğlu sadece etrafımızda, dünya olgusu hakkında bilgi
toplamayı değil ayrıca dünyayı yöneten güçleri bilmeyi de amaç edindi. İnsanlar, bugün
olduğu gibi suni yaratılmış bir dünyanın doğa güçlerini görmezden gelip elementlerden
gizlenemedi. Onların duyu organları henüz bozulmuş ya da çağdaş teknoloji tarafından
dejenere edilmemişken, etrafımızdaki dünyayı daha derin (yoğun) hissedebiliyorduk.
Aynı anda doğadan korkmak ve ona yakın olmak, insanoğluna doğanın ondan ne
istediğini, bir amacı mı var ve insanları neden yarattığını keşfetmeyi arzulattı. İnsanlık
bunu mümkün olduğunca derinden anlamayı amaçladı.
Antik çağların bilim adamları doğa hakkındaki bilgilerini paylaştılar. Kabalistler de kendi
bilgilerini bilim adamlarıyla paylaştılar. Kabala dünyayı yöneten sistemi çalışır.
Kabalanın asıl görevi yaradılışın sebep ve amaçlarını ayrıntılı bir şekilde açıklamaktır.
Doğal olarak “Kabala” başlığı altında satılan onun popülaritesinden sermaye
sağlamaktan bahsetmiyorum. Hakiki Kabala evrenin yapısını araştıran (ve diğer birçok
bilime öz bilgiyi veren) ciddi bir bilimdir. Kabalistler ve eski filozoflar arasındaki ilişki
antik felsefeyi doğurdu, bu da bilimin kökeni oldu. Bu sempozyumun organizatörlerini
ödüllendirmek için bu konuda özellikle Alman bilim adamları ve öğretim görevlilerinin
ifadelerini seçtim.
Johann Reuchlin “De Arte Cabalistica” kitabında şöyle yazıyor: Felsefenin babası olan
öğretmenim Pisagor, öğrenimini Kabalistlerden aldı. Kendi çağdaşlarının bilmediği
Kabala kelimesini Yunanca kelime olan Philosophy (Felsefeye) ilk çevirendi. Kabala
hayatımızı kum içinde geçirmeye izin vermekten ziyade akımızı bilginin yüksekliğine
eriştirir. Yüzyıllar boyunca, Kabala saklı kalmış bir öğreti, gizli bilgelik olarak sayısız
efsane, safsataya sebep olmuştur ki bunlar gerçek kökenleri araştırmaya çalışan
herhangi çağdaş bir kişiyi şaşırtır. Özellikle büyük matematikçi, filozof Leibnitz,
“Hauptschriften zur Grundlegung der Philosophie” adlı kitabında bununla ilgili yazdı.
Çünkü insan gizli bilginin doğru anahtarına sahip değildi, bilgiye susamışlık eninde
sonunda her tür safsata ve hurafe, gerçek Kabala ile çok az ilgisi olan ve bunun
yanında büyü adı altında çeşitli fanteziler, ki kitapları dolduranlar da bunlar, “ bayağı
Kabala” yı ortaya çıkardı.
Felsefe Kabala’nın bir kısmını asimile edip farklı bir yöne çekti. Maddi dünyamızı ve
onun beş duyumuzla algılanan olgunun çerçevesindeki yasalarını araştıran (Modern
Bilimin) doğmasına sebep oldu.
Bu arada antik öğretiler, Kabala da dahil araştırmacıların ilgi alanları dışında kaldı.
Bilimin anlayamadığı her şey ve elde edemediği her şey dinlerin, ritüellerin ve
geleneklerin alanına girdi. Antik öğretiler yavaş yavaş unutuldu.
Bilim ve din, insanlığın bu dünyayı araştırdığı ve insanın yer ve olasılıklarını anlamaya
ve varoluşun amacını ve anlamını tanımlamaya çalışan iki paralel yoldur. Bununla
birlikte iki yol da insanlığı yüksek yöneten gücü elde etmekten (O’ unla
ilişkilendirmekten) alı koydu. İnsan doğayı kendinden ve istediğini öğrenmek için değil
sadece onu insanın kendi egoizmi için değiştirmek ve fethetmek için çalıştı.
Bilimden kişisel zor durumlara kadar insan aktivitesinin bütün alanlarındaki krizler
hayatın anlamı ve amacı hakkındaki aynı sonsuz sorulara sebep olur. Gitgide doğa
varoluşumuzun sebebi, yönetim süreci ve varlığımızın amacı hakkında hiçbir şey
bilmediğimizden emin oluyoruz.
Sorunlar doğanın büyük bilgeliğinin ve yüksek planının varlığını kabul etmemize yol
açıyor. Bilim sorularımıza cevap veremediğinden bizi dinde, inançta ve mistisizmdeki
gerçeği araştırmak için doğaya karşı yeni bir yaklaşım aramaya zorlar. Dışsal krizler
içsel bir sebep oldu ve biz kendimizi bu dünyada kafaları karışmış olarak bulduk.
Bu öğretilere olan büyük ilgi yaşamlarımızı bilimsel araştırmalar değil her
tür “supernal” yöntemce açıklamak son otuz yıldır yürürlükteyken şimdi gözlerimizin
tam önünde yok oluyor. Bütün insana ait yanlış fikirlerin içinden, insanlık hala test
etmeli, reddetmeli ve sonunda kalan birkaç mana sistemini unutmalı.
Bugün öyle bir zaman ki mistisizm aracılığıyla insanlık gerçek antik bilgeliği yeniden
keşfediyor. Son yıllarda açığa çıkan Kabala ilmi bu süreçte anahtar bir rol oynamalı.
Kabala, bütün antik öğretiler gibi 5000 yıl önce uygarlığın beşiği olan mezopotamyada
ortaya çıktı. İşte burada insanlık bizim zamanımıza kadar unutana dek onları o
zamanda tekrar keşfetti. Şimdi onlar yeniden keşfediliyor. Bir zamanlar eski
mezopotamyanın şimdi modern uygarlıkların çarpıştığı merkez olması bir tesadüf
değil.
İnsanın egoizminin yavaş yavaş gelişmesini insanlık tarihi belirler, tanımlar ve
gerçekten de planlar. Gelişen egoizm insanların yoğunlaşan egoistik arzularının farkına
varmak için çevreyi incelemeye (çalışmaya) teşvik eder. Dünyamızın cansız, bitkisel ve
hayvansal doğasına ters olarak, insanlar (her bir nesilde ve her birey kendi kısa
varoluşunda) durmaksızın gelişirler.
İnsan egoizmi beş yoğunlaşma seviyesi ile gelişir. Antik çağlarda insan kendini doğanın
karşısına yerleştirecek kadar egoist değildi. Doğayı ve kendini çevreleyen her şeyi
hissetti ve karşılıklılık hissi doğayla iletişim tarzıydı. Hatta birçok bakımdan telepati gibi
sessizdi ve belli bir ruhani düzeydeydi. Bu tarz iletişim hala insanlar arasında
bulunabilir.
Egoistik gelişimin ilk düzeyi insanlar arasında bir isyana sebep oldu. O doğaya
benzemek için insanı değiştirmektense, insanın hatırı için doğayı değiştirme arzusu
yarattı. Mecazi anlamdaysa, bu arzuyu doğayı yönetmek için gökyüzüne ulaşan bir
kule inşa etme arzusu olarak tanımlanır.
Büyüyen egoizm insanı doğadan uzaklaştırdı. Doğaya karşıtlığı düzeltmek yerine insan
(egoizmi düzeltmek yerine her şeye hükmederek) Yaratan’ı egoistçe elde edebileceğini
hayal etmeye cesaret etti.
Dolayısıyla insan kendisini toplum ve doğanın tersine çevrenin karşıtına yerleştirdi.
Diğerlerini aynı soydan ve yakın; doğayı evi gibi algılamak yerine insanlar artık doğayı
ve diğerlerini anlamadılar. Nefret sevginin yerine aldı; insanlar birbirinden uzak
düştüler ve antik dünyanın tek milleti (doğuya ve batıya sürüklenen) iki gruba ayrıldı.
Sonradan iki grup birçok millete ayrıldı ve bugün tekrar birleşmenin ve tek bir millet
olarak bağlanmanın başlangıcına tanıklık ediyoruz.
Torah bunu alegorik olarak şöyle anlatıyor: “Ve bütün dünya tek bir dil ve lehçedendi.
Ve onlar doğuya yolculuk ettiler. Shinar ülkesinde bir düzlük buldular ve orada
yaşadılar... Ve şöyle dediler: ”Gel, bir şehir inşa edelim ve bir kule, üstü cennette ve
kendimize bir isim verelim; bütün dünyanın üzerine yayılalım.” Ve Tanrı insanın
çocuklarının inşa ettiği şehri ve kuleyi görmeye aşağı geldi. Ve Tanrı dedi ki: “Bakın
onlar tek bir halk ve onların tek bir lisanı var; ve bu onların yapmaya başladığı; ve
şimdi onlardan hiçbir şey esirgenmeyecek; çünkü amaçları buydu. Gelin aşağı gidelim
ve onların dillerini şaşırtalım da birbirlerinin konuşmasını anlamasınlar.” Böylece Tanrı
oradan bütün dünyanın yüzeyine dağıttı; ve onlar şehri inşaya koyuldular.”
Josephus Flavius, Nimrod’un halkı Yaratan’a meydan okumaya kışkırttığını yazar.
Onlara suların yükselebileceğinden, daha yüksek bir kule yapmalarını, eğer Yaratan bir
daha sel gönderirse, atalarının ölümlerinin öcünü Yaratan’dan almayı tavsiye etti. Su
baskını dersinden sonra insanların kendilerini düzeltmediğini görünce, Yaratan onlara
bir çok dil konuşturdu. Artık birbirlerini anlamadılar ve dağıldılar. Kulenin inşa edildiği
yere şimdi Babilon deniliyor, çünkü orası tek bir dil yerine bir çok dile karışılan yerdi.
Yirminci yüzyılın başında alman arkeolog Robert Koldewey, Babilon’da 90x90x90 metre
boyutlarındaki kulenin yıkıntılarını buldu. Ek olarak, Heredot (484-425 BCE) kuleyi aynı
ölçüde yedi kat piramit olarak tarif etti.
Tarihi kaynaklar Babilon’un merkezinde tapınak semti olan Esagila vardı ve yakınında,
yüce tanrı Marduk’un tapınağı Babel Kulesi. Ona Etemenanki deniyordu yani cennet ve
dünyanın köşe taşı.
O günlerde, Esagila tek tanrıcılığa karşı mücadelede dünyanın dini merkeziydi.
Aramik dilinde Babil Bilbul kelimesinden gelir ve düzensizlik ve karışıklık anlamına gelir.
Astroloji, zodiakın işaretleri ve horoskoplar, divination, numeroloji, spiritüalizm,
sihirbazlık, cadıcılık, büyücülük, şeytanın gözü, şeytani ruhları çağırmak, bunların
hepsi Esaliga’da gelişti. Bu inançlar hala varlar ve özellikle bugün onların son
çıkışlarına tanık oluyoruz.
O günden beri ve geçtiğimiz 5000 yıldır insan doğaya meydan okudu yani devamlı
büyüyen egoizmi karşılıksız vermeye düzeltmek yerine, doğayla benzemek yerine,
insanlık kendi doğasını korumak için suni bir kalkan kaldırdı. Bu korumaya yardım için
insanlık son 5000 yıldır bilim ve teknolojiyi geliştirdi, bu aslında Babil kulesinin
kaldırılışı. Öyleyse, kendimizi düzeltmek yerine, doğayı yönetmek istiyoruz.
İnsanoğlunun egoizmi o zamandan bu yana büyüyor. Ve bugün sonuçlanıyor. İnsanlık
egoizmi sosyal ve teknolojik gelişmelerle tatmin etmekten hayal kırıklığına uğradı.
Bugün Babil’deki karışıklık zamanından beri boşa yol aldığımızı anlıyoruz.
Özellikle bugün karışıklığın ve gelişimimizin çıkmaz sokağına geldiğimiz, gerçeğinin
farkına vardıkça egoizm ile Yaratan’ın karşı karşıya gelmesi Babil kulesi’nin asıl
yokoluşudur. Önceden, Babel kulesi yüksek güç tarafından yokedilmişti ancak bugün
kendi bilincimiz tarafından sanki biz yıkıyormuşçasına yıkılıyor. İnsanlık, egoizmini
karşılık beklemeden vermeye düzeltmek yerine doğadan teknolojiye egoist karşıtlığın
bedelini ödemek için seçtiği yolun çıkmaz sokak olduğunu itiraf etmeye hazır.
Babil’de başlayan iki grubun coğrafi ve kültürel ayrılması süreci bugün sonuçlanıyor.
Geçtiğimiz 5000 yıl içinde her bir grup bir çok farklı halkın olduğu bir uygarlığa
dönüştü. Bir grup batı uygarlığı dediğimiz ve diğeri doğu uygarlığını oluşturuyor ve
Hindistan, Çin ve İslam dünyasını kapsıyor.
Bugün insanlığın devamını tehdit eden bir titanik uygarlıklar çatışmasına şahit olmamız
bir tesadüf değildir. Bu, global krizin anahtar faktörlerinden biridir. Dahası, bu çatışma
Babil kulesinin düşmesiyle başlayan sürecin sonucunu yansıtıyor. Babil’de tek bir ulusu
egoizm yüzünden üyelerini ayırmıştı ve şimdi insan türünün tek ulusunun üyelerinin
yeniden birleşip bir, birleşmiş halk olma zamanı. Bugün biz Babil zamanında oluşan
ayrılma noktasındayız, tek fark biz durumumuzun farkındayız. Kabala bilgeliğine göre
bu çarpışma, global kriz, mistisizm ve batıl itikatın yüzeye çıkması, bütün insanlığın
yeni ve birleşmiş bir uygarlığa yeniden bağlanmasının başlangıcıdır, aynı Babil
kulesinden önceki durumuna benzer olarak.
Babil şaşkınlığı zamanında, Kabala adım adım yükselen sebepleri hakkında bir bilgi
kaynağı olarak keşfedilmişti. Kabala, tüm varolanların doğasının kendini tatmin için bir
egoist arzu olduğunu belirtir.
Ancak egoist arzular kendi doğal hallerinde doyurulamaz çünkü arzunun tatmin
edilmesi onu bozar ve sonuç olarak, o bir daha hissedilmez. Benzer şekilde, yiyecek
açlık hissini azaltır ve bununla birlikte yemek yemeden hazzı yavaş yavaş yok olur.
Ancak biz zevk almadan varolamayız. Sürekli olarak yeni arzular geliştirmeye zorlanırız
ki onları tatmin edebilelim. Aksi takdirde haz hissetmeyiz. Bu sonsuz haz (uğraşı)
takibi, hazzın kendini elde etmek imkansız olsa bile, bizim bütün hayatımızı teşkil eder
(oluşturur). Eninde sonunda, gözünü açma ve boşluk depresyona sebep olur ve
uyuşturucuyu getirir.
Yerine getirme arzu ve doyumu bitiriyorsa o zaman sonsuz doyumu tatmak gerçekten
mümkün mü?
Antik bilgelik mecazi olarak insanın bir yaratık olarak yaratıldığını anlatır. Yani,
başlangıçta bütün insanlar tek bir insan olarak birbirine bağlıdır. Bu doğanın bizimle
olan ilişkisi, aynı tek bir insana olduğu gibidir.
Bu ortak prototipe Adem denir. ”Dome” (benzer) kelimesinden Aramikçe’de, antik
Babil’in konuşma dili anlamı “Yaratana benzemektir.” Başlangıçta tek bir birey olarak
içsel, bağlı olarak yaratıldık. Egoizmimiz yükseldikçe, yavaş yavaş birlik hissimiz
kayboldu ve birbirimizden giderek daha çok mesafeli olduk. Sonuç olarak karşılıklı
birbirimizden nefret eder hale geldik.
Kabala bilgeliğine göre doğanın planı biz koşullarımızdaki gerçeği görene dek
egoizmimizi büyütmektir. Bugün globalleşme bize şunu gösteriyor; bir elde, hepimiz
birbirimize bağlıyız, diğer taraftan da muazzam abartmalı egoizm bize birbirimizden
soğutuyor.
İlk olarak tek bir yaratık şeklinde yaratılmamızın ve sonra egoist ve mesafeli ve ayrı
bireyler olarak ayrılmamızın sebebi; bunun Yaratan’dan tam karşıtlığımızı görmemizin
tek yolu ve sahip olduğumuz mutlak egoizm özelliği gerçeğini kabul etmemiz. Bu
vaziyette, onun küçüklüğünü, limitli doğasını, ümitsizliğini görüp, egoist doğamızdan ki
bu bizi birbirimizden ve doğadan ayırır, nefret etmeye başlayacağız. Ve bütünleşmek
için bir arzu geliştirip, doğamızı tersine karşılıksız verme doğasına dönüştüreceğiz.
Öyleyse biz bağımsız olarak kendimizi dönüştürmek ihsan etmeye ve tüm insanlıkla
tek bir bütün olarak bağlanmak için bir yol bulacağız.
Aynı egoist hücrelerin tek bir vücuda birleşip kendi bireysel egoizmlerini vücudun
varlığı için sonlandırmaları ve sonuç olarak bütün vücudun yaşamını hissetmeleri gibi,
öyleyse biz de kendi aramızda böyle bir bağlantıya ulaşmalıyız. Sonra birleşmemizdeki
başarıya göre şu an hissettiğimiz fiziksel varoluş yerine doğanın sonsuz varoluşunu
hissedeceğiz.
Eski söyleyiş “Komşunu kendin gibi sev.” bunu yapmamızı söylüyor. Bu söyleyiş Babil
kulesinin inşasına kadar geçerliydi (kullanılıyordu), ve sonra Babil kulesinin yıkılması
ve insanların uluslar ve devletlere ayrılmasından sonra eski Babil bilgeliğinden ortaya
çıkan bütün dinlerin en temel bilgilerine dahil edildi. Bu kuralı uygulamakla her bir kişi
kendini izole edilmiş ve boş bir egoist değil ancak bütün organizmanın yaşamını
hisseder, Adem’in Yaratan’a benzemesi gibi. Başka bir deyişle, bu durumda doğanın
sonsuz mükemmel varoluşunu hissederiz.
Özellikle şu an karşılıksız vermek (ihsan etme) insanlığın kurtuluşu için gerekli hale
geldi. Bunun nedeni artık hepimizin tamamen bir birimize bağlı olduğumuzun çok açık
olması. Bu açıklık ihsan etmeye yeni bir tanım kazandırıyor: yardım etme arzusundan
kaynaklanmayan (her hangi bir niyet ya da eylem) ancak insanlığın tek bir bütün
olarak bağlanma gerekliliğinden kaynaklanan gerçek karşılıksız verme olarak addedilir.
Kabala ilmine göre, tüm insanlığı tek beden olarak birleştirme yoluna hedeflenmeyen
tüm ihsan edici eylemler faydasız eylemler olarak görülür. Ek olarak gelecekte,
toplumda sadece tek beden olarak birleşme dışında her hangi bir eylem veya düzeltme
uygulamamızın (yapmamızın) gerekli olmadığı açık olacak.
Bir arkadaşına karşı egoistlikten ihsan etmeye giden davranış değişikliği (yaklaşım) o
kişiyi diğer bir dünyayı algılamaya yükseltir. Dünyayı duyu organlarımızla algılarız ve
duyularımıza belirenleri hayatın duyuları olarak kabul ederiz. Şu anki egoist algılarımız
çevreden, sadece bizim kendi izlenimlerimizi hissetmemizi mümkün kılar. Doğamızı
düzeltmemiz içimizde olanları değil, dışımızda olanları, bütün doğayı hissetmemizi
sağlar.
Öyleyse, içimizdeki yerine dışımızdakileri algılamakla, bir parçası yerine çevreleyen
tüm dünyayı algılamaya geçeriz. Eninde sonunda, çevremizdeki dünyanın doğanın tek
bir ihsan edici güç olduğunu keşfederiz.
Onunla birleştiğimizde, varoluşumuzun doğanın varolduğu gibi olduğunu hissederiz,
sonsuz ve mükemmel. Bu duyguyu anlıyoruz, o bizi yönetiyor ve bu halde bedenimizin
süresi dolsa bile kendimizi sonsuz doğada varolmaya devam ediyor hissederiz. Bu
halde fiziksel dünya ve ölüm varoluş hissimizi etkilemez çünkü içsel egoist algımız
dışsal ihsan etme algılaması ile yer değiştirmiştir.
Zohar kitabı yaklaşık 2000 yıl önce yazılmış, 20. yüzyılın sonlarına doğru insanlığın
maksimum egoizme ve aynı zamanda, onun maksimum boşluğuna geleceğini yazar.
Daha sonra Zohar kitabı zamanın Kabala’yı doğaya benzerliğe ulaşma yöntemi olarak
tüm insanoğluna ortaya çıkaracağını söyler.
Bir insanı düzeltmekle tüm insanlığı, ihsan eden doğa ile benzerlik sağlama hepsi bir
seferde ve herkese aynı anda olmaz. Daha ziyade düzeltme, her bir kişinin ve bütün
insanlığın global kriz gerçeğini kabul ettiği ölçüde mümkündür.
Düzeltme, kişinin kendi egoist doğasının bütün kötülüğün kaynağı olduğunu
anladığında başlar. Sonuç olarak, kişi bu doğayı düzeltmek için yollar arar. Arayış,
sadece toplumun etkisinin bu hedefe yardım edebileceği sonucunu çıkarır. Yani eğer
toplum değerlerini değiştirir ve karşılıksız vermenin değerini yükseltirse sadece bu
insanı düzeltilme için ileriye doğru iter. İhsan etme ile karşılıklı yardımlaşmadan değil
tüm insanların dünyadaki tek değer olarak Yaratan’a benzemede birleşmesini
anlatıyorum.
Toplum insan bilincini ortak sorumluluğumuzu anlama seviyesine getirmeye mecbur.
Bunun nedeni, Yaratan bizi tek birleşmiş yaratılmış varlık, Adem, olarak görür. İnsan
hedeflerini bencilce başarmaya (yerine getirmeye) çalıştı ancak bugün insanlık
problemlerini ortak ihsan ederek çözmeyi keşfediyor. Egoizmin yavaşça ortaya çıkışı
bizi eski Babil’de uygulamakta başarısız olduğumuz antik Kabala yöntemini yerine
getirme zorluyor.
Dünyada ortaya çıkan bütün acıların kaynağı insanın doğaya olan karşıtlığıdır. Doğanın
diğer bütün parçaları cansız (durağan), bitkisel ve canlı içgüdüsel ve kesinlikle doğanın
emirlerini takip ederler. Sadece insanın davranışları onu durağan, bitkisel ve canlı
doğaya karşı yerleştirir.
İnsan doğanın yaratılışının tepe noktasıdır, diğer bütün parçalar (cansız, bitkisel ve
canlılar) ona bağlıdır. İnsanın düzeltilmesiyle doğanın diğer bütün parçaları tüm evren
Yaratan’la tam bir birleşme içinde o ilk mükemmel seviyesine yükselecek.
Yaratan’ın planına göre tüm evren bu duruma ulaşmak zorunda ve düzeltilme için
ayrılan zaman kısıtlı. Zohar kitabı düzeltilmenin 21. yüzyılın başından itibaren
uygulanacağına işaret eder. Bu zamandan itibaren insanlık yoğun acılarla düzeltilmeye
çalışılacak.
Yaradılışın amacının tanınmaya (anlaşılmaya) başlaması ve düzeltilme metodunun
bilgisi (acılarla, arkadan yakalamanın tersine) hedefe bilinçli yaklaşmamızı
sağlayacaktır. Öyleyse acıların yerine düzeltilme yolu üzerindeyken tatmin ve ilham
hissedeceğiz.
Her şey bizim topluma krizin sebebini açıklamaktaki çabalarımıza ve onu
çözmemizdeki yolumuza bağlı. Krizin (karışıklık) bizim en güzel, sonsuz ve mükemmel
varlık durumunu başarmamız için gerekli olduğunu açıklamalıyız. Bu maksadı
açıklamak kolay bir görev değildir, ancak artan karışıklık hepimizin sürecin gerekli ve
maksatlı olduğunu algılamamızı sağlar. Artan karışıklığın yanında bizim zamanımızı özel
yapan şey değişim fırsatı penceresinin açılıyor olması, gerçekten de karışıklığın yeni ve
düzeltilmiş bir uygarlığın varoluşu ve sağlanmasının optimum bir durum olduğunu
açıklamaya mecburuz ve bunu yapabiliriz.
BNEI BARUCH’LA TEMASA GEÇMEK İÇİN
Bnei Baruch
1057 Steeles Avenue West, Suite 532
Toronto, ON, M2R 3X1
CANADA
Türkiye’den Bilgi Almak İsteyenler
E-posta: turkish@kabbalah.info
İnternet Sitesi: www.kabbalah.info/turkishkab/

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder