Kabbala!nın Kökeni


Köken

Kabbala'nın kökeni İ.S. I. yüz yılda Filistin'de filizlenen "Merkava" (ya da Merkabah) gizemciliğine kadar geri götürülebilir. Merkava gizemciliğinde temel uğraş, Eski Ahit'te peygamber Ezekiel'in düşlediği "ilâhî taht" ya da "araba" (merkava) hakkında derin düşüncelere dalmak ve bu sayede coşku içinde kendinden geçmektir.

VII. ve XII. yüz yıllar arasında uygulama alanı Filistin'den Babilonya'ya kayan ve yoğun biçimde Gnostik inançların etkisi altında kalan Merkava gizemciliğinde asıl amaç, Tanrı'nın tahtını ve göksel düzeni düşleyebilmektir. Gizemci Merkava yazımında, coşku içindeki ruhun yükselişi, düşman meleklerle dolu "yedi küre"yi ya da "yedi gök katını" aşmak için yapılan tehlikeli bir yolculuk olarak tanımlanmaktadır. Ruhun bu yolculuktaki amacı, merkava'nın üzerinde bulunan ilâhî tahta ulaşmaktır.

"Tzenu'im" adı verilen Merkava uygulayıcıları, özel ahlâk niteliklerine sahip olan az sayıda seçkin kişilerdi ve sürekli oruç tutarak kendilerini gizemci deneyimlere hazır tutmaları gerekliydi. Bu seçkinlerin yapacağı başarılı bir düşsel yolculuk için her şeyden çok "mühür" olarak tanımlanan bazı büyülü sözlerin ve formüllerin kullanımı zorunluydu. Bu büyülü sözler, her bir gök katının kapısında bekçilik yapan melekleri yatıştırmak için gerekliydi. Hatalı bir "mühür" kullanımı, önemli yaralanmalara, hattâ korkunç ölümlere yol açabilirdi.

Talmud'a göre, Merkava uygulamasına kalkışan dört kişi arasından biri ölmüş, diğeri delirmiş, öteki dinden çıkmış ve yalnızca Rabbi Akiba ben Josephgerçek bir düşsel deneyime nail olmuştur. Merkava uygulayıcıları kimi zaman "Doğaüstü Dünyanın Gezginleri" olarak da adlandırılırlardı. Bu gizemci akımın en eski iki yazımsal kaynağı; Rabbi Akiba'ya ait olduğu sanılan "Küçük" ve Rabbi Ishmael benElisha'ya ait olduğu sanılan "Büyük" metinlerdir. Ayrıca, "Enoch'un Kitabı" ve Tanrı'nın oldukça abartılı antropomorfik (insan biçimli) betimlemelerini içeren "Shi'ur Qoma" (İlâhî Boyutlar) adındaki metinler de Merkava geleneğine aittirler

Bu Blogda Ara

1 Mart 2010 Pazartesi

YARATILAN VARLIĞIN GELİŞİMİNİN DÖRT SAFHASI

YARATILAN VARLIĞIN GELİŞİMİNİN DÖRT SAFHASI
1. Bildiklerimiz Kabalistlerin eriştiği algılara bağlıdır ve onların Kabalist kitaplarda
açıkladıkları şeylere endekslidir. Ulaştıkları seviyede anladıkları şey tüm
gerçeğin kaynağının üst bir güç olduğudur, ve bunu (O’nun özü) olarak
tanımladılar. Çünkü O’nun özünü algılayamazlardı.
2. Algılayabildikleri en üst nokta şuydu: O’nun özünden varlıkları yaratmak
düşüncesi ve niyeti doğdu ve bunun nedeni yaratılan varlıkların bundan
faydalanmasıydı. Bu niyete “Yaratılış Düşüncesi” yada “Üst ışık” deyimini
verdiler. Yaratılan varlık açısından ışık Yaratan’dır çünkü onun özü yaratılan
varlıklar tarafından algılanamaz. Daha ziyade Yaratan ve yaratılan ilişkisi üst ışık
vasıtasıyla uygulanır. Dolayısıyla üst ışık üst gücün özünden kaynaklanır, ve O
mutlulukla doldurabileceği ve iyilik yapabileceği varlıkları yaratmak
arzusundadır.
3. Diyebiliriz ki ışığın amacı ışıktan mutluluk duyacak varlıklar yaratmaktır.
Dolayısıyla Kabalistler yaratılan varlığa ışık için “kap” adını (alıcı) verdiler. Onun
özünden kaynaklanan ışık yaratılan bir varlığı yaratmak için olan safhaya kök
safhası denir, zira bu tüm varoluşun kaynağıdır.
4. Bu ışık aynı zamanda Ondan haz duyma arzusunu yaratır, buna aynı zamanda
“Işığı Alma Arzusu” denir. Alınan haz tümüyle alma arzusunun derecesine
bağlıdır. Bu bizim dünyamıza benzer, kişinin karnı boş olabilir hala yemek
istemiyor olabilir. Dolayısıyla arzu tamamlanmış bir kaptır, ve arzu olmadan haz
olmaz. Maneviyatta baskı yoktur, ve doyum her zaman arzunun derecesine
göredir.
5. Onun özünden kaynaklanan ışık, Kabı yaratır ve doldurur. Yaratılan varlığın
aldığı ışıktan duyduğu mutluluğa Erdemliliğin Işığı denir, ve ışığın yarattığı
arzuya da “Birinci safha” denir ve bu gelecekteki kabın ilk halidir. Ancak bu arzu
henüz bağımsız değildir çünkü ışık tarafından oluşturulmuştur.
6. Gerçek anlamda yaratılan bir varlık Yaratan’dan gelen tüm ışıktan faydalanmayı
arzular. Işık mutluluk duymayı, kendi arzusuyla ışıkla dolmayı seçmeli. Yani
arzu kişinin kendi içinden gelmelidir, Yaratan’dan değil. Işığı isteyebilmek için
yaratılan varlık ışıkta ne kadar büyük bir haz ve mutluluk olduğunu tersinden
uygulayacak şekilde bilmeli. Işığı almayı isteyebilmek için, yaratılan varlık ışıkta
olan hazzı ve ışıksız olan haliyle ki farkı bilmeli. Dolayısıyla yaratılan varlık önce
ışıkla dolmalı ve sonra da ışıksız bir halde olmalı. Böylelikle ışık için gerçek bir
arzu doğar.
7. Bunu günlük hayatımızda da görebiliyoruz: birisine tatması için bir meyve
veririz bu meyveyi daha önce hiç tatmamıştır ve bu meyve için dolayısıyla daha
önce hiç bir arzusu olmamıştır ancak meyveyi tattıktan sonra kişi meyveden
haz duyar ve eğer meyveyi kişiden alırsak meyvenin ve meyvenin verdiği hazzı
özler. Bu özlem kişinin bağımsız iradesi olarak hissettiği yeni bir arzudur.
Dolayısıyla arzuyu tek bir hareketle inşa etmek imkansızdır.
8. Dolayısıyla kişinin neyi arzulayacağını ve neyden haz duyacağını bilmesi için
tüm gelişim sürecinden geçmesi gerekir. Bu koşul Kabalada bir yasa olarak
belirtilir: “Işığın yaratılan varlığın arzusunda yayılması ve sonra ayrılması, bu
koşulda Kli tüm ışığı alıp bundan fayda sağlayacak konuma ulaşır”.
9. Alma arzusunun gelişimindeki koşullara “safha” denir çünkü bunlar alma
arzusundaki yeni koşullardır. Dolayısıyla ışıkla dolan ruh, yaratılan varlığa hazla
birlikte ihsan etme özelliğini de verir. Ruh ışıktan mutluluk duyarken birden ışık
gibi ihsan etme arzusunu hisseder, bunun nedeni Yaratanın ışığının ruha ihsan
etme becerisini istemeyi verebilmesidir.
10.Işık birinci safhayı yarattıktan sonra ve tümüyle doldurduktan sonra, yaratılan
varlık Yaratan gibi olmak hissinin nasıl olduğunu hissetmeye başlar. Bu yeni bir
arzu olduğundan ikinci safha olarak adlandırılır. İkinci safha verme arzusudur ve
Yaratan’a benzeme koşulundan duyduğu hazza “merhamet ışığı” denir. Buradan
görüyoruz ki birinci safha ikinci safhanın tam tersidir: Çünkü birinci safha almak
ikinci safha ise vermektir.
11.Birinci safhadaki ışığa (Erdemlilik Işığı) “Or Hohma” denir, ikinci safhadaki ışığa
ise (Merhamet Işığı) “Or Hasadim” denir. Birinci safhadaki arzu onu dolduran
ışıktan haz duyduğu anında ışığın verici kendisinin de alıcı olduğunu hisseder ve
ışık gibi olmayı ister: almak yerine vermeyi ister. Dolayısıyla içerisindeki alma
arzusu kaybolur ve Or Hohma’dan mahrum kalır, çünkü haz onun için arzu
olmadan hissedilmez.
12.Alma arzusu Or Hohma olmadan varlığını devam ettiremez, çünkü o hayat
ışığıdır. Dolayısıyla biraz Or Hohma almak zorundadır. Bu yeni arzuya üçüncü
safha denir ve içerisinde aslında iki arzu barındırır: 1- Işığa benzeme Arzusu 2-
Biraz olsun Or Hohma Alma Arzusu.
13.Dolayısıyla iki çeşit ışık hisseder: Özgecil olma arzusu olan Merhamet Işığı ve
alma arzusu barındıran Erdemlilik Işığı. Üçüncü safhadayken onu dolduran iki
ışıktan aldığı his Erdemlik Işığının doğal olarak onun hayat ışığı olduğudur ve
bağımsız bir kararla Erdemliliği tümüyle alır.
14.Görüyoruz ki Yaratan’ın özünden kaynaklanan ışık bir alıcıyı dört safhada
oluşturuyor. Dolayısıyla dördüncü safha denilen son arzu yaratılan tek varlıktır.
Ondan önce gelen tüm safhalar sadece onun gelişimidir.
15.Gerçekte tüm yaratılış sadece dördüncü safhadır: Yaratan’ın dışında var olan
her şey bu dördüncü safhanın içerisindedir. Safha sıfırdan, dörde kadarki
safhalar şöyle adlandırılır: kök safhası, alef, bet, gimel, dalet. Dördüncü safhaya
“Krallık” denir. Çünkü içerisinde alma arzusuna hükmeder.
16. Gelecekteki derslerde bu dördüncü safhanın nasıl parçalara bölündüğünü
göreceğiz: Sefirot, Partzufim, Dünyalar, Bizim dünyamız, Duran, Büyüyen (Bitkisel),
Hayvansal ve Konuşan. Bu ayırımlar arasındaki fark alma arzularındaki derece farkıdır.
Dördüncü safha Erdemlilik Işığı’yla tümüyle dolduktan sonra “Sonsuz Dünya” (Olam
Eyn Sof) adını alır, zira arzusu ışığı almakta hiçbir sınır tanımaz.
17. Dördüncü safha kendisinden önce gelen tüm ışığı almak ister ve dolayısıyla alma
arzusunun 5 safhasından oluşur: daha önceki safhaları dolduran ışığın arzusu ve
kendisine ait ışığın arzusu.
18. Işık Yaratan’dan gelir ve varlık dört safhada yaratılır. Yaratılan varlığın özü basit
anlamda haz alma arzusudur. Ve bu aslında arzunun içerisindeki ışığın hissidir. Işık
Yaratan’dan (Kök Safhasından) gelerek dördüncü safha olan Yaratılan Varlığa dört
safha vasıtasıyla ulaşır. Dördüncü safha kendi içerisinde dört parçaya ayrılır ve daha
önceki safhalardan ışığı alır. Dördüncü safha Erdemlilik Işığı ile dolunca Sonsuz Dünya
adını alır.
BİRİNCİ KISITLAMA, PERDE ve PARTZUF
1. Erdemliliğin ışığı, yaratılan varlığı yani Alma Arzusunu tümüyle doldurduktan sonra,
bu alma arzusuna kendi niyetini iletir – Verme Arzusu- . Dolayısıyla birinci aşamada ilk
arzusundan yani alma arzusundan, değişerek verme arzusuna döner.
2. Dördüncü aşamanın başlangıcından sonra ve Or Hohma (Bilgelik Işığı) ile dolduktan
sonra, ışık arzunun içindeyken verme arzusuyla hareket etmesini sağladı. Neden Or
Hohma arzuya verme isteğini iletiyor? Çünkü, alıcı sadece ışıktan değil aynı zamanda
verenin arzusundan da haz duymaktadır.
3. Yaratan bunu hissetmeyen bir Kli (Kap-Arzu-Ruh) yaratabilirdi. Yaratan verendi,
ancak alıcı sadece aldığı hediyeden haz duyardı. Dolayısıyla Dünyamızda da alma
arzusu gelişmemiş insanlar görebiliriz: çocuklar, akli dengesi bozuk insanlar ve ilkel
insanlar. Bir çocuk büyüdükçe aldığı hediyelerden utanç duymaya başlar.
4. Yetişkin bir insanda, bu his öyle gelişmiştir ki utanç duygusu hissetmektense
dünyadaki başka en büyük acıyı buna tercih eder. Ve Yaratan bizi özellikle bu defoyla
yarattı, böylelikle bu duyguyla doğamızı aşabilelim diye, yani alma arzumuzu. Utancı
yaşayabilmek için yani alma davranışından acı duyabilmek için öncelikle aldığımızı
anlamamız gerekir.
5. Bu sadece Yaratan’ın varlığını hissedebilirsek olur: eğer ben ev sahibini
hissetmezsem almaktan utanmam, ama onu önümde görürsem o zaman utanç
duyarım, almam mümkün olmaz, onunla bir şekilde ilişkim olması gerekir. Belki ona
karşılık olarak bir şey vermem gerekir, dolayısıyla ondan artık almayarak, ona
karşılığında bir şeyler vererek değiş tokuş yapmış oluruz.
6. Yaratan’ı hissetmek Malkut’ta öyle büyük şiddetle acı uyandırır ki Malkut ışığı
almaktan vazgeçer ve bu duruma Tzimtzum (kısıtlama) denir. Bu kısıtlamanın ilk
tecrübesidir ve bu yüzden birinci kısıtlama denir. Malkut ışığı almayı durdurmuştur ve
böylelikle artık alıcı olma konumunda değildir.
7. Ancak bu yeterli değildir. Yani Malkut’un üst ışık gibi davranıp ihsan edip haz
vermesi yetersizdir. Yaratan’ın ışığı Malkut’a mutluluk verir ancak Malkut ışığı almayı
reddetmiştir ve dolayısıyla Yaratan’dan haz duymamaktadır ve Yaratan’ın arzusunu
yerine getirmemektedir.
8. Aslında bunun tersi gerçektir. Yaratan’ın arzusu yaratılan varlığa mutluluk vermektir
ve Malkut Yaratan’ın arzusunu yerine getirmediğinde Yaratan’a mutluluk
vermemektedir.
9. Dolayısıyla Malkut Yaratan gibi olmadığından yani Yaratan’a haz vermediğinden
Yaratan’a benzememektedir. Yaratan’ın Malkut’u yaratmaktaki amacı Malkut’un
mutluluğu hissetmesidir. Yaratılışın düşüncesi ve niyeti mutlak ve sabittir, dolayısıyla
Yaratan Malkut’un ışığı alması için onu teşvik etmektedir.
10. Malkut kısıtlamanın kendi açısından yeterli olmadığını hisseder. Ancak yaratılan
varlık alma arzusuyla oluşturulduğundan Yaratan’a nasıl geri verebilir? Malkut eğer
ışığı alır ve bundan Yaratan’a haz vermek niyetiyle bir fayda sağlarsa, -çünkü bu
Yaratan’ın arzusu ve Malkut’un arzusu değil- Malkut’un alma arzusu verme arzusuna
benzer: Mutluluğu verenin mutluluğu için kabul edersem almak davranışını vermek
davranışına çevirebilirim.
11. Eğer Malkut tüm ışığı alırsa yani Yaratan’ın vermek istediği tüm mutluluğu, bu
Malkut’un Yaratan’a verdiği her şeyi aldığı kadar geri vermesi olur. Bu tür bir almaya
almak denmez ama, sanki Malkut vermek için davranmaktadır.
12. Bizim Dünyamızda da buna paralel bir örnek vardır, misafirliğe gelen bir kişiyle ev
sahibi. Ev sahibi misafirini bir ziyafetle onurlandırır, onun için arzuladığı tüm yemekleri
doğru miktarlarda hazırlar (zira mutluluk ışığı öyle bir kap yarattı ki kalite ve miktar
oranı alacağı mutluluğa eşdeğerdedir.) misafir çok yemeyi arzulasa da ev sahibinin
varlığı içinde bir utanç uyandırır çünkü kendisini alıcı olarak hissetmektedir ve bu
histen dolayı alamamaktadır.
13. Ancak ev sahibi, rica edip yemesi konusunda ısrar ettikten sonra, misafire sanki
reddetmek ayıp olurmuş gibi gelir ve yemenin ev sahibini mutlu edeceğini düşünür. Bu
koşulda misafir veren, ev sahibi de alan konumuna gelir.
14. Kabala sadece arzudan, hazdan ve Kabalistlerin anlattığı dilde ikisinin ilişkisinden
bahseder: Alma arzusu (Kap-misafir) kendisine gelen ve girmek isteyen ışığı (Haz-
Mutluluk) hisseder. Kap ışığı geri iter ve kaynağına geri gönderir (misafir ev sahibinden
yemeği almayı reddeder.) Bu hazzı yada mutluluğu geri iten güce Perde (Masah) denir.
15. Mutluluğu geri itme gücünün yardımıyla Kli kendisiyle mücadele edip alma
arzusunu aşabilir. Bu bize Kli’nin ışığı reddetmesi gibi gelebilir, elbette kendi alma
arzusunu reddetmektedir ve kendisinin o arzuya güvenmesine izin vermemektedir. Bir
Kli Yaratan’a ışığı geri gönderme imkanına sahip değildir, ama bunun yerine Kli’de
Yaratan’a bir haz verme arzusu oluşmaktadır. Bu niyete Or Hozer (geri yansıyan ışık)
denir. Işık mutluluğun yaşanmasıdır. Or Yaşar (direkt ışık) Yaratan’ın yaratılan
varlıklara ihsan etmek istediği mutluluklardır.
16. Kli ışığı kendi rızası için almayacağına emin olduktan sonra, Or Hozer’in yardımıyla
(Yaratan’a vermek istediği hazzın boyutu kadar); ne kadar Or Yaşar alabileceğini ve
bunu Yaratan’ın rızası için yapabileceğini tayin eder.
17. Işık Yaratan’dan direkt olarak gelir ve bu yüzden de “Direkt Işık” denir. Kli’nin
kendisini sarmasını istemektedir, ancak Kli’ye girememektedir çünkü Perde ışığı bloke
etmektedir. Dolayısıyla Perde ışığı geri çevirir ve geri dönmesine neden olur. Almak için
almayı reddeder. Bu durumda Kli, birinci kısıtlamanın koşulunu yerine getirir; kendi
rızası için almama koşulu.
18. Kli, bir daha asla kendi rızası için alma arzusunu kullanmayacağından emin olunca,
Yaratan’ın rızası için ne kadar alabileceğine dair bir hesap yapar. Bu hesaplama
Perde’nin yardımıyla yapılır. Hesaplamanın yapıldığı yere Peh (ağız) denir. Perde’nin
olduğu yer Peh’tir. Işığı almadan önceki tüm tecrübeler ve kararlar Kli’nin Roş (kafa)
denilen yerinde yapılır. Burada ışığı potansiyel olarak aldığımız varsayılır.
19. Kli’nin Roş’unda verilen karardan sonra, Kli ışığı içine alır. Kli’nin ışığı içine aldığı
yere Toh (iç kısım) denir. Kli’nin Toh kısmındaki yerinde, Or Hohma Yaratan’a haz
verme şeklinde alınır. Bu ışık Or Hozer tarafından sarılmaktadır; Yaratan’ın rızası için
olan niyetle. Ancak Kli tüm Or Yaşar’ı alacak kapasiteye sahip değildir, sadece küçük
bir kısmını alabilir. Masah tüm ışığı kabul edecek güçte olmadığından Sof kısmına ışık
gelmez, Kli’nin ışık girmeyen bu kısmına Sof denir. Roş, Toh ve Sof kısımları beraber
bir Partzuf (Yüz, Surat) oluşturur. Partzuf’ta ışığı almanın durduğu yere Tabur (göbek)
denir.
20. Partzuf’un içine alınan ışığa Or Pinimi (içte yansıyan ışık) denir. Kli’nin dışında
kalan ışığa Or Makif (saran ışık) denir. Or Yaşar, Perde vasıtasıyla Or Pinimi ve Or Makif
olarak ikiye ayrılır. Her Partzuf’ta bir Roş (kafa) bir de Guf (beden) bulunur. Beden iç
ve uç kısımlarına ayrılır. Malkut, beş bölüm barındırır. Perde her bölümde ne kadar
alınacağını tayin eder ve dolayısıyla her bölüm alan kısım ve almayan kısım olarak da
bölünür. Dolayısıyla iç kısımda beş bölüm ve uç kısımda da beş bölüm vardır.
21. Özet: Kli’yi mükemmelleştirmek için ışık Kli’ye Yaratan’ın arzusunu verir. Eksikliğini
taşıdığımız şey bu; ışığın gelip bizi ıslah etmesi ve mükemmelleştirmesi. Böylelikle
Yaratan gibi olmayı arzulayabiliriz. Kabala çalışmak insanı ıslah eden Or Makif’i
uyandırır.
Makale ile İlgili Kısa Sözlük
Or Hohma Erdemlik Işığı Or Hasadim Merhamet Işığı
Or Yaşar Direkt Işık Or Hozer Yansıyan Işık
Or Pinimi İç Işık Or Makif Saran Işık
Roş Kafa Toh İç
Guf Beden Sof Son
Tabur Göbek Peh Ağız
Sium Son Masah Perde
Kli Kap (Alıcı/ Ruh)
IŞIKLARIN UZANTISI VE AYRILIŞI
Malkut, OrYaşar'ın bir oranını perdenin yardımıyla aldıktan sonra, durur ve daha fazla
alamaz. Partzuf'un Roş'unda ( Baş kısmında ), Malkut sürekli ihsan etme niyetiyle ne
kadar ışık alacağını hesaplar.
Ancak, perdenin gücünün oranına göre Malkut sadece ışığın çok az bir oranını alır
çünkü Yaratan’ın rızası için almak doğasına aykırıdır. Kli’nin dışında kalan ışığa Or Makif
(Saran ışık) denir. Yayılmasını engelleyen perdenin üzerinde baskı yapar çünkü
yayılmasını engelleyen perdeyi aşıp tüm kli’yi doldurmak ister tıpkı kısıtlamadan önceki
gibi.
Malkut Or Makif’le hemfikir olur, yani şu anki haliyle kalırsa yaratılışın nedeni olan tüm
ışığı sınırsızca almak yerine getirilemeyecek. Ancak Malkut alabileceğinden daha
fazlasını kabul ederse kendi hazzı için almış olur.
Şöyle ki, Malkut daha fazla miktarda ışık alamaz ve ayrıca şu anki haliyle de kalamaz.
Dolayısıyla Malkut, ışığı almaktan vazgeçer ve ışığı almadan önceki halinde varolmaya
döner.
Bu karar tüm kararlarda olduğu gibi Partzuf’un başında olur. Bu karardan sonra
tabur’da bulunan Masah (perde) yukarıya Peh’e (ağız) doğru yükselmeye başlar.
Perdenin yükselmesi ışıkların Partzuf'tan ayrılmasına ve ağızdan yukarıya doğru
yükselmesine neden olur.
Partzuf’un içine kabul edilmeyi isteyen Or Makif, taburda bulunan Masah’ın üstüne
hüküm sürer. Aynı zamanda Or Pinimi perdenin üzerine içten hüküm sürer. Bu iki ışık
ışığın yayılmasını engelleyen perdeyi yok etmek istemektedir. Perdenin üzerindeki
baskılarına Or Makif ve Or Pinimi’nin dövmesi (Bituş) denir.
Bu iki ışık perdeyi Tabur'un (Göbek) üzerinde iter ve bu ışığın Partzuf'a alınmasını
engeller. Perde'nin Tabur'dan Sium'a (son kısım) inmesini istemektedir çünkü böylelikle
Or Makif'in tümü Kli'nin içine girebilir.
Bu durum ev sahibinin sunduğu yemeklerden sadece bir kısmını alan misafirin
durumuna benzer. Aldığı miktarla zevk alır, ve bu onu güçsüz bırakır, çünkü alamadığı
zevkin büyüklüğünü hisseder. Bunun sonucu olarak Perde Tabur’dan Peh’e geri döner
ve ışık kap’tan boşaltılır. Işık Peh’den Patzuf’a girdiği gibi ayrılırken de Peh’den ayrılır.
Işığın yukarıdan aşağıya doğru yayılmasına, Peh’den Tabur’a, "Taamim" (tatlar) denir.
Işığın Partzuf’tan ayrılmasına da "Nekudot" (noktalar) denir. Işık Partzuf’tan ayrıldıktan
sonra, Partzuf’ta damgası kalır, buna "Reşimo" (damga) denir: Orot Taamim'in izleri ve
Orot Nekudot'un izi. Taamim’in bıraktığı ize "Tagim" (taçlar) denir.
Nekudot’un bıraktığı ize "Otiyot" (harfler) denir. Işığın yayılması ve sonra ayrılması bir
alıcı yaratır. Alıcı zevk hissettikten ve sonra bu zevkten mahrum kaldığından, bu haz
için samimi bir arzu doğar, çünkü ışık ayrıldıktan sonra kabın içinde o mutluluğun izi
kalır. Bu hazzın izi Nekudot ve Taamim’denir.
Alıcı ışıktan mahrum kaldıktan sonra geriye kalan iz bir arzu oluşturur, alıcının özlemi
ve arayışı. Dolayısıyla Otiot dediğimiz ışığın ayrıldıktan sonra bıraktığı iz başlı başına
bir alıcıdır. Kısıtlamadan önce dördüncü safha daha önceki dört safhanın tümünden ışık
alır çünkü Yaratan’ın özünden gelen ışık 0-1-2-3-4 safhalarından geçerek gelir.
Dolayısıyla kendi içinde 5 safha vardır. Dördüncü safhanın her bir derecesi ışığı ona
ters olan ve ona karşı olan safhadan alır: 4. safhanın kaynağı, 4. safhanın Or Yehida
kaynağından alır; 4. safhasının 1. derecesi 1. safhadan alır; Or Haya - 4. safhanın 2.
derecesi 2. safhadan alır; Or Neşama 4. safhanın 3. derecesi - 3. safhadan alır; Or
Ruah 4. safhanın 4. derecesi - 3. safhadan Or Nefeş alır. Sadece 4. safhanın 4.
derecesine gerçek yaratılan varlık denir - zevk alma arzusunu kendisine ait olarak
hisseder.
Çünkü 4. aşamanın diğer safhaları alma arzusu değillerdir; bunlar 4. aşamanın ondan
önce gelen sıfırdan üçe kadarki aşamalardan aldığı arzulardır. Bu yüzden sadece 4.
aşamanın 4. safhası Yaratılan varlık olarak kabul edilir! 4. aşamanın içinde bulunan 0-3
arası safhalar Yaratan’dan kaynaklanan Alma Arzularıdır. Bundan sonra tüm Manevi
dünyalar ve bu dünya onlardan oluşur.
Tüm dünyalarda bulunan her şey: cansız objeler, bitkiler, hayvanlar ve insanlar
bağımsız alma arzusuna sahip olmayan varlıklardır ve tıpkı robotlar gibi Yaratan’ın
onlara verdiği doğal arzularla hareket ederler. Ve sadece bir kişi Maneviyata yönelik bir
arzu edinirse, bu dünyanın sınırlarının ötesinde bir arzu, kişi o zaman doğasını aşar ve
edindiği perde kadar bağımsız olur!
Kendi rızası için alma arzusu sadece 4. aşamanın 4. safhasından doğar. Ve sadece
kendisini alıcı olarak hisseder. Ancak 4. safha ışığı almayı kısıtlama kararı aldıktan
sonra, ışık 4. aşamanın tüm 5 safhasından kaybolur çünkü sadece 4. aşamanın 4.
safhası ışığı alır. 4. safhanın içinde bulunan 0-3 arası safhalar sadece alma arzusunun
gelişme safhalarıdır.
4. Safhadan sonra ışığı alma kararı verdiğinden bu arzu 0-3 aşamaları içerisinde 4.
safhada gelişerek Mutlak potansiyeline 4. safhanın 4. aşamasında ulaşmıştır. Bu
yüzden sadece bu safhada Yaratılan varlıktır, aynı zamanda 4. safhanın 0-3
aşamalarından da ayrılmıştır.
Ayrıca Tzimtzum’dan sonra (sınırlama) bu Malkut kendi içerisindeki 5 safhasına ışığı
Masah’ı boyunca alır, bu 5 ışık Malkut’un 5 safhasına girer. Ve buna Partzuf’un Toh’u (iç
kısmı) denir. Işıkların Peh’den Toh’a giriş sıralaması az olan ışıklardan fazla olanlara
doğrudur. Ve bu ışıklara verilen isimler şöyledir: Nefeş, Ruah, Neşhama, Haya ve
Yehida – kısaca NaReNHaY denir.
Işıkların Partzuf’a Girişi
Işıkların Partzuf’dan Çıkışı
Malkut’un 5 safhasına 0-1-2-3-4 denir. Kısıtlamadan sonra Perde vasıtasıyla bu
kısımlara ışık girince bunlara Sefirot denir, çünkü ışık içlerinden parıldar, Sefira kelimesi
safir kelimesinden gelir ve ışıldamak olarak anlam ifade eder. Dolayısıyla 0-4 safhaları
yerine şimdi bu Sefirotların isimlerini kullanmaya başlarız: Keter, Hohma, Bina, Zer
Anpin, Malkut. Işıkların ayrıldığı zaman bıraktıkları damgalara harfler denir.
Yud harfinin uç noktası, yud – hey – vav - hey
5 ışık olan Nefeş – Ruha – Neşhama – Haya – Yehida , 5 Sefirot olan Keter-Hohma-
Bina-Zer Anpin-Malkut'tan ayrıldıktan sonra, 5 damga yada 5 harf geriye kaldı: Yud
harfinin ucu - Yud - Hey - Vav – Hey.
Bu harflerden manevi kitapların nasıl yazıldığını sabah derslerinde çalışmaktayız.
Manevi kitaplarda yazılanlar bu harflerden oluşmuştur.
Sanıyoruz i manevi kitaplarda tarihi olaylar, ancak Zohar kitabında şöyle yazar:
“Yazılanlar’ın hepsi Yaratan’ın isimleri.” Şöyle ki tüm yazılanlar bizlere ya alıcının içinde
bulunduğu tüm hallerden yada alıcının hareketleri anlatılmakta.
Kabala manevi kitaplarda olan bilgilerin aynısıdır sadece farklı bir dilde yazılmıştır.
Kabalistler edinimlerini anlayabileceğimiz şekilde anlatabilmek için farklı diller
oluşturdular.
Bu yüzden manevi anlatımlar için bir kaç dil vardır: Tora’nın dili, Aggada, Talmud ve
Kabala anlatım yerlerine göre bu diller farklı yerlerde kullanılır.
ÖĞRENCİLERE
Yaratılan varlığın bağımsız olması için yaratandan tümüyle bağlantısız olması gerek,
yani yaratanı hissetmemesi lazım. Bunu nedeni ışığın Kli’den daha yüce olmasıdır ve
Kli’nin içinde ortaya çıktığında Kli’yi kontrol eder ve arzusunu tayin eder.
Dolayısıyla yaratılan varlığın bağımsız olması için öyle bir koşulda doğmuş olması
gerekir ki ışık tümüyle gizli kalsın, böylelikle kişiyi tümüyle maneviyat hissinden ve
yaratanın varlığı hissinden mahrum bıraksın. Bu koşul yaratılan varlığı yaratandan en
uzak seviyede yaratarak oluşur. Bu uzak yere “Olam Hazeh” (bu dünya) denir.
Buna ek olarak, yani yaratılan varlığın bağımsızlığı, üst ışıktan etkilenmeyişine ek
olarak hem güçsüz hem de içinde bulunduğu koşulu idrak edememekte, yani gerçeği
ve gerçeğin nedenini.
Dolayısıyla yaratan yaratılan varlığın doğumu ve gelişimi için bir ortam yaratmalıdır: 1)
Işığını kısıtlayabildiği dereceye kadar kısıtlamak, Tızimtzum (kısıtlama) arkasına
Tızimtzum. Bu şekilde yukarıdan aşağıya seviyeler oluşturulmaktadır, "Eyn sof"
(sonsuz) seviyesinden, ki bu yaratana yakın yerdir, aşağıya doğru “bu dünyanın”
seviyesine, yaratandan en uzak noktaya. Bu oluşuma dünyalıların ve Partzufimin
açılımı denir.
2) Böyle bir koşul yaratılan varlık için hazırlandıktan sonra, yaratılan varlığın içinde
bulunduğu halden yukarıya doğru yaratanın seviyesine çıkabilme olasılığını oluşturma
koşulunu hazırlamak da gerekmektedir. Bu nasıl mümkündür? Tızimtzum rişon’ dan
(birinci kısıtlama) sonra Or (ışık) küçük bir Kli’ye ulaşamaz ve giremez! Sonuç
itibariyle, yaratan insan için "Segulah" (şifa) yarattı – daralmış bir Kli’yi bile saran ve
aydınlatan Or Makif’i (saran ışık).
Rav Aşlag bu şifayla ilgili 10 ışığın çalışmasına giriş adlı kitabının 155. paragrafında
bahsetmekte:
“Buna göre kişi sorabilir: ve böyle ise neden kabalistler bütün insanların kabala ilmini
öğrenmesi gerektiğini söylerler? Elbette burada çok önemli bir konu var ve açıklanması
gerekir: Kabala çalışanlar için ölçülemeyen ve muhteşem bir şifa vardır, ve kişi ne
çalıştığını anlamayabilir ancak arzu ve anlama isteğinin gücüyle ruhlarını saran ışığı
canlandırırlar.”
Bu demektir ki yaratana yakınlaşmak isteyen her kişi sonunda yaratanın baştan
düşündüğü tüm yaratılanlara iyilik yapma niyetini gerçekleştirip, tüm muhteşem
anlayışa sahip olması, kesindir.
Ancak bu hayatında buna ulaşamayan bir kişi sonraki reenkarnasyonlarında ulaşır- ta
ki yaratan onun için planlayıp niyet ettiği şey gerçekleşene kadar.
İnsan mükemmellik seviyesine ulaşamadığı sürece insana ulaşması gereken ışıklara
saran ışıklar denir. Bu demektir ki bu ışıklar kişinin yanında hazır olarak durmakta,
ancak kişinin alabilmesi için Kli’sini geliştirmesini bekler ve o noktada gelişen Kli’nin
içerisinde Kli’yi doldurur.
Dolayısıyla insan, alıcıdan mahrum olunca ve Kabala kitaplarını çalışıp ışıkların ve
alıcıların kendi ruhunun özelliklerine göre okuduğu zaman bu ışıklar kişiye belli bir
derecede ulaşır ancak ruhunun içinde yer almadan gelir, çünkü henüz nitelenmiş bir
alıcı daha oluşmamıştır.
Kişi çalışmalarına devam ettikçe bu ışıklardan faydalanır ve kişiye ıslah getirir ve bu
insanı mükemmelliğe doğru çeker.
Ancak çok kesin ve katı bir koşul vardır, kişi bu kitapları çalışırken insansal
karakteristikleri insansal olmayan objelerle ilişkilendirmemelidir ve aklında fiziksel
maddeleri hayal etmemelidir. Zira “kendinize put veya resimler yapmayacaksınız”
emrine karşı gelinmiş olur ve bu kişiye fayda yerine zarar getirir.
Buradan ortaya çıkan şey şu ki Kabalayı doğru çalışmak ancak kişiyi hayatının amacına
ulaştırabilir. Ve bunu tüm kabalistler bu şekilde yazmaktadır.
Bu bir şifadır – ve bunun yardımıyla herkes bu dünyanın seviyesinden maneviyata
doğru yükselebilir: sadece saran ışığın yardımıyla. Eğer bu koşul olmasaydı içinde
bulunduğumuz şu anki seviyeden yükselmemiz mümkün olmazdı, çünkü Kli’yi ihsan
etmenin tek yolu ışıktır. Zira bu egoistik dünyaya ışık gelemez!
Kabalayı çalışan bir öğrencinin konuları daha iyi anlayabilmesi için deyimler ve
sözlükler oluşturulmuştur. Kişinin çalışma sürecinde konuyu ne kadar derinden anladığı
esas koşul değildir, ama manevi gerçeğidir. Kişi sadece zihinsel anlama yönünde değil
aynı zamanda manevi ilerleme kaydetmelidir.
Çalışmanın amacı Yaratana yakınlaşmaktır ve bu koşul öğrencinin aklından hiç
çıkmamalıdır çünkü Kabalistler edindiklerini bizlere bu yüzden aktarmışlardır, bilim
adamları gibi çalışıp doğanın varlığını öğretmek için değil.
Bu yüzden öğrenci deyimlerin açıklanışını çok iyi anlamaya çalışmalıdır ve böylelikle
Kabala ile ilgili farklı anlamlar çıkarmasına engel olunur.
Öğrenci ancak okuduğu tüm kelimeleri nasıl açıklayacağını bilirse kutsal kitapları
okuyup çalışabilir. Yoksa Kutsal kitaplarda yazılan her şeyi hikaye yada tarihsel olaylar
olarak anlar zira kutsal kitaplar maneviyatı edinmiş özel kişiler tarafından yazılmıştır ve
içlerinde gizlenmiş olan üst ışığı taşırlar.
Bir kabalist maneviyatı edindiği zaman hisleri ile yaşar, tıpkı bizlerin fiziksel olayları
fiziksel duyularımızla yaşayıp hissettiğimiz gibi. Ancak manevi boyuttaki objeler fiziksel
dünyadaki objelerden tümüyle farklı olduğundan yaşadıklarını anlatabilecek sözler
yoktur.
Tıpkı fiziksel dünyada olduğu gibi. Burada da gerçek anlamıyla hislerimizi
açıklayamamaktayız, sadece bize yardımcı olabilecek kelimeleri kullanarak açıklamaya
çalışabiliriz. Dahası bunları nasıl ölçeceğimizi bilmemekteyiz ve kıyaslayamamaktayız.
Kabalistik kitaplar “Dalların dili” denilen özel bir dille yazılmışlardır: kelimeler bu
dünyadan alınmıştır ve onların yardımıyla manevi fikirleri açıklamak mümkündür.
Manevi dünya “Gerçek” bir yerdir ve burada güçler ve hisler var olup bir beden
olmadan hayvansal, bitkisel ve insanların olmadığı bir koşulda hareket ederler.
Dolayısıyla manevi konuları doğru olarak aktarmak çok zordur ve her zaman bunları
yenileyerek yorumlamanın yolunu bulmak durumundayız. Zira maneviyatla bir ilişkimiz
olana kadar okuduklarımız hiçbir anlam veremediğimiz sözlerden ibarettir.
Bazı “Kabalistler” insanın bedeniyle manevi alıcının arasında bir nevi ilişki olduğunu
öğretme hatasını işlerler, sanki manevi alıcı insanın bedeninde kılıflandırılmış gibi, ve
her fiziksel organ manevi bir organmış gibi. Bu tür “Kabalistler” bu kavramlardan
insanın fiziksel hareketler yapması ve bunların arkasında sanki manevi bir kavramla
manevi bir davranış yaptıklarını sanmaktadırlar.
Hataları şuradan kaynaklanmakta, kabalistler kitaplarını yazdıklarında yukarıda
bahsettiğimiz dalların diliyle yazdılar ve bizim dünyamızdan kelimeler kullanarak
manevi kavramlara işaret ettiler.
Bu nedenden dolayı, mutlak bir yasak vardır “Kendine heykel veya resimler yapma”, ve
bu emir maneviyatı yada Yaratan’ı herhangi bir fiziksel şekille kıyaslamamak içindir!
Yasak olmasının nedeni bu dünyada kişinin Yaratan’a yada maneviyata zarar
vereceğinden değil ama bu emire karşı gelen bir insan asla maneviyatı anlayamaz!
Dolayısıyla Kabala ilmindeki temel kavramlar; “ yer”, “zaman”, “hareket”, “görkemlilik
eksikliği”, “beden”, “vücudun parçaları yada organları”, “çiftleşmek”, “öpmek”, “sarmak”
– öğrenci tarafından çalışıldığında sürekli gözden geçirilmeli ta ki her kavramın kendi
içerisinde doğru hissini edinene kadar.
Bizim Tavsiyemiz:
1- Kabala konusundaki Zohar, Ari’nin yazıları, Rav Aşlag'ın yazıları dışında tüm
kitapların terk edilmesi.
2- Bazı kabalistlerin “Beden” kelimesi yazan yerlerde fiziksel bedenimizle
ilişkilendirmeleri kabul etmemeleri. Dolayısıyla öğretilerinde kişinin
merhametinin sağ elinde ve gücünün ise sol elinde olduğu, hatalı öğretilerden
ve kabalistlerin anlattığı şeylerle “kendinize heykel yapmayın” sözlerine çelişkili
davranan kabalistleri kabul etmemek.
Peki Neden Bu Şekilde Açıklıyorlar?
1. Çünkü kendileri anlamamakta.
2. Ve eğer gerçekten manevi güçlerle beden arasında direkt bir ilişki olsaydı (ki
kendisine “Kabalist” diyen insanlar buna inanmak istiyor), bununla insana hayatlarında
nasıl başarılı olabileceklerini ve bedenlerini nasıl iyileştirebileceklerini öğretmeleri
mümkün olurdu. Ve dolayısıyla böyle bir tavsiye için pazarda insanlardan büyük ücret
talep edebilirlerdi.
Şu bir gerçektir ki insanı kabala ilmine çeken şey daha büyük başarı edinmek ümididir.
Her birimiz zevk alma arzusundan yaratıldık ve bu noktadan başlarız, başkaları
hayatlarında hiçbir şey edinmemişken ve edinmiş hayali altında yaşarken, kişi doğru
yönlendirme ile sonsuzluğu edinebilir.
Aynı şekilde Kutsal Kitapları sanki tarihsel bir hikaye olarak anlatan kişi de Zohar
kitabına aykırı davranmaktadır, zira Kutsal Kitapların hepsi Yaratan’ın isimlerinden
oluşmaktadır ve bu kelimelerin hepsi kutsal olup bu dünyaya ve insana referans
vermemektedir.
Atzilut seviyesinde Kutsal Kitaplardaki tüm isimler, Firavun yada Balak gibi kötü
insanların isimleri bile kutsaldır. Örneğin, Kutsal Kitabı okumaya çağrılan bir kişi kitabı
öperek başlar ve bu isimler üzerine yanlışlıkla dudaklarını koyup koymadığına dikkat
etmez ve Zohar kitabında da tüm bu isimlerin manevi seviyeleri temsil ettiği yazılıdır.
Mesela Firavun Malkut'u temsil etmektedir ve Lavan erdemliliğin yüzünü.
REŞİMO (İZ, İZLENİM, ANI)
Bir insanın bir hareketi doğru bir şekilde yapabilmesi için aşağıdaki koşulların yerine
getirilmesi gerekir:
 Tam olarak ne başarmak istediğini bilmeli,
 İstediği şeyi nasıl elde edeceğini bilmeli,
 Başarmak istediği şeye ulaşabilecek güce sahip olmalı.
Ancak istediği şey belirgin değilse, yada ne yapması gerektiğini bilmiyorsa, yada bunu
yapacak yeterli gücü yok ise kişinin başarılı olması mümkün değildir.
Bu hem fiziksel hem de manevi dünya için geçerlidir çünkü fiziksel dünya ile Maneviyat
arasındaki tek fark arzunun mutluluk duyulması için nasıl kullanıldığıdır.
Yaratan dışında sadece bir tane Yaratılan vardır – mutlu olma arzusu -. Dolayısıyla
Yaratılışta olan her şey ya ışıktır yada mutluluk, kab (Kli) yada mutlu olma arzusu. Bu
yüzden yapılacak herhangi bir doğru hareket her ikisiyle ilgili bilgi barındırmalı: ışık
hakkında bilgi ve kab hakkında bilgi. Yani, manevi bir algı içerisinde olabilmek için bu
iki şey hakkında bilgi sahibi olmak gerekir.
Bunun nedeni manevi diyarda iki genel kavram vardır: ışık ve kab. Dolayısıyla kabın
bir önceki haliyle ilgili olarak arkasından iki çeşit iz bırakır: geçmişle ilgili anılar ve
bilgi, buna “Reşimot” (İzlenim) denir. Dolayısıyla her kab içerisinde her zaman iki tane
Reşimo (Reşimo: Reşimot’un tekil hali) hem ışıktan Reşimo hem de kab'dan Reşimo.
Işıktan kaynaklanan Reşimo kabın içine girip sonradan kabdan ayrılan ufak bir
bölümdür. Kaba ait Reşimo ise kabın orijinal halinde iken sahip olduğu ama şimdi
azalan perdesinin gücüdür. Dolayısıyla, şimdiki perdenin gücü kabın daha önce sahip
olduğu perdenin gücü değildir, şu anda ise şimdi sahip olduğu perdenin gücüyle ilgili
bilgi kab'da kullanılabilir.
Dolayısıyla her kabda her zaman :
a. Kabın içinde olan ışığın Reşimo’su
2. Kabın sahip olduğu perdenin Reşimo’su
Bu her iki Reşimo tek bir Reşimot olarak kabul edilir. Herhangi bir davranışı yapabilmek
için bu Reşimot’un kabda olması bir gerekliliktir. Zira eğer bir önceki hareketten sonra
kab'da Reşimo kalmasaydı, kab ne isteyeceğini ve istediğini nasıl elde edeceğini
bilemezdi. (bu durumu hafıza kaybı olup önceden ne yaptığını bilmeyen bir insana
benzetebiliriz. Tüm davranışlarının karışık ve amaçsız olduğunu görürüz.)
Yaratılışın baştan sona geçirdiği tüm süreç Eyn Sof’un Malkut’unun çeşitli halleridir ve
Or Makif (Saran Işık) vasıtasıyla zincirleme hallerden geçerken, içinde bir önceki
haliyle ilgili Reşimo uyandırır. Bu Reşimo bir önceki halinden sonra içinde kalır.
Dördüncü safha ışıkla doludur ve kendisini alan olarak hisseder ve ışığı kısıtlama kararı
verir. Işık ayrılır. Malkut içerisinde ışığın olduğu zamandan Reşimo kalır. Kısıtlamadan
sonra ışık tekrar gelir. Malkut sadece Yaratan’a ihsan edebilme niyetiyle alabileceği
kadar alma kararı verir. Bu hesaplama için şu bilgiyi kullanır:
Bir önceki halin ihsan etme için alma arzusunun Reşimo’su. Bu Reşimot’a göre Malkut,
Roş’ta (Baş-Kafa) hesaplamayı yaptıktan sonra, almaya karar verdiği miktarı Guf’a
(Beden) alır. Kab almaya karar verdiği miktar kadar ışığı aldıktan sonra, Or Makif
perdeye baskı yapar ve arındırır. Perde tekrar peh’e (Ağız) döner ve Partzuf boşalır.
Perde, Partzuf Galgalta'nın Peh’ine Tabur’dan yükselince, iç ışık (Or Pinimi)
Galgalta’dan ayrılır ve Guf’un perdesinde arkasından ışıkla ilgili Reşimo bırakır. Ancak
Masah'ın gücüyle aldığı ışığa ait Reşimo geride kalmaz. Bunun nedeni Perdenin ışığı
kısıtlama kararı almasıdır, böylelikle kendi gücünü geçersiz kılıp Reşimo’yu silmiş olur.
Dolayısıyla bir önceki perdeye ait Reşimo kaybolur.
Perde tekrar Peh’te (Ağız) olduğundan üst ışığın kendisine alma isteği ile yaptığı
baskıyı hisseder. Bu noktada tekrar Malkut’ta ışığı ihsan etme amacıyla alma arzusu
doğar ancak bu yeni bir Reşimotladır.
Özet: ışığa ait Reşimo – ışık kab'dan ayrıldıktan sonra ışıktan geriye kalan bir parçadır.
Ve bu ikinci Partzuf’un doğumunun tohumu ve köküdür. Ve bu şekilde ışıklar üst
dünyalardan aşağıdaki varlıklara uzanır. Şöyle ki gelişimin etkeni sadece Reşimo’nun
vasıtasıyladır.
Reşimottan Doğan Partzufim(Partzuf’un çoğulu) ve Olamot (Dünyalar)
Olam Adam Kadmon:
Partzuf Keter - Galgalta – Işığın Reşimosu - 4, Kabın Reşimosu - 4.
Partzuf Hohma – A”B– Işığın Reşimosu - 4, Kabın Reşimosu - 3.
Partzuf Binah – SA”G – Işığın Reşimosu - 3, Kabın Reşimosu - 2.
Partzuf Zer Anpin – MA”H – Işığın Reşimosu - 2, Kabın Reşimosu - 1.
Partzuf Malkut – BO”N – Işığın Reşimosu - 1, Kabın Reşimosu - 0.
Partzuf Nekudot de SA"G – Işığın Reşimosu - 2, Kabın Reşimosu - 2.
Olam Nikudim:
Partzuf Katnut ( Küçüklük) - Işığın Reşimosu - 1, Kabın Reşimosu - 0.
Partzuf Gadlut ( Büyüklük) - Işığın Reşimosu - 4, Kabın Reşimosu - 3.
Olam Atzilut:
Partzuf Keter - Atik - Işığın Reşimosu - 4, Kabın Reşimosu - 4.
Partzuf Hohma - Arih Anpin (A"A) - Işığın Reşimosu - 4, Kabın Reşimosu -3.
Partzuf Binah - Aba ve Ima (AV"I) - Işığın Reşimosu - 3, Kabın Reşimosu - 2.
Partzuf Zeir Anpin - Zeir Anpin (Z"A) - Işığın Reşimosu 2, Kabın Reşimosu 1.
Partzuf Malkut - Nukvah - Işığın Reşimosu 1, Kabın Reşimosu 0.
Olam Briya:
Partzuf Keter - Atik - Işığın Reşimosu - 4, Kabın Reşimosu - 4.
Partzuf Chochma - Arih Anpin (A"A) - Işığın Reşimosu - 4, Kabın Reşimosu -3.
Partzuf Binah - Abba Ve Ima (AV"I) - Işığın Reşimosu - 3, Kabın Reşimosu - 2.
Partzuf Zeir Anpin - Zeir Anpin (Z"A) - Işığın Reşimosu 2, Kabın Reşimosu -1.
Partzuf Malkut - Nukvah - Işığın Reşimosu 1, Kabın Reşimosu - 0.
Olam Yetzira:
Partzuf Keter - Atik - Işığın Reşimosu - 4, Kabın Reşimosu - 4.
Partzuf Chochma - Arih Anpin (A"A) - Işığın Reşimosu - 4, Kabın Reşimosu -3.
Partzuf Binah - Abba Ve Ima (AV"I) - Işığın Reşimosu - 3, Kabın Reşimosu - 2.
Partzuf Zeir Anpin - Zeir Anpin (Z"A) - Işığın Reşimosu 2, Kabın Reşimosu -1.
Partzuf Malkut - Nukvah - Işığın Reşimosu 1, Kabın Reşimosu - 0.
Olam Asiya:
Partzuf Keter - Atik - Işığın Reşimosu - 4, Kabın Reşimosu - 4.
Partzuf Chochma - Arih Anpin (A"A) - Işığın Reşimosu - 4, Kabın Reşimosu -3.
Partzuf Binah - Abba Ve Ima (AV"I) - Işığın Reşimosu - 3, Kabın Reşimosu - 2.
Partzuf Zeir Anpin - Zeir Anpin (Z"A) - Işığın Reşimosu 2, Kabın Reşimosu -1.
Partzuf Malkut - Nukvah - Işığın Reşimosu 1, Kabın Reşimosu - 0.
Dünyaların Perdesinin Reşimotunun Bayağılığı
Olam Keter - Olam Adam Kadmon - 4
Olam Hohma - Olam Atzilut - 3
Olam Binah - Olam Briya - 2
Olam Zer Anpin - Olam Yetzira - 1
Olam Malkut - Olam Asiya - 0
Olam Asiya’dan sonra hiç Reşimot kalmadı. Olam Atzilut’un Malkut’u Partzuf AV"I’ye
yükselir ve yeni bir Partzuf doğurur. Bu Partzuf’a “İlk İnsan” yada “Adam Kadmon”
denir. Kırılan en küçük kab'da ki en küçük Reşimo kişinin maneviyata olan özlemidir ve
“kalpteki nokta” olarak adlandırılır. Bu Reşimot dünyamızdaki bazı insanların içerisinde
yer alır ve kişi onları ışıkla doldurana kadar kişiyi rahat bırakmaz.
Varoluşun yukarıdan aşağıya olan sürecinde kişinin aşağıdan yukarıya çıkacağı
seviyeler oluşturulmuştu. Dolayısıyla insan herhangi bir manevi basamağa ulaşınca
içinde üst seviyeden kaynaklanan Reşimot ortaya çıkar ve insan bu şekilde
maneviyatın basamaklarından yukarıya çıkar.
Ayrıca bizim dünyamızda varolan bir insana açılan Reşimot vardır. Ve aynı şekilde
kişiye kapalı olan Reşimot vardır; kişi bu Reşimotla çalışarak bizim dünyamızdan
manevi dünyaya yükselir.
Partzufim’in (Partzuflar’ın) Doğuşu
Dördüncü aşama doğup tüm ışığı aldığında “Sonsuzluğun (Eyn Sof) Malkut’ (Krallığı)”
denir. Buraya Malkut denir çünkü buraya alma arzusu hüküm etmektedir. Eyn Sof
(“Sonu Olmayan”) denmesinin sebebi de hiç bir kısıtlama olmadan almasından
kaynaklanır, ışığı alışında bir son olmamasından.
Malkut yaratılan tek varlıktır. İçinde bulunduğu tüm diğer hallere “Olamot” (Dünyalar)
denir, bu kelime “alama” kelimesinden türetilmiştir ve İbranice’de gizli anlamındadır.
Malkut’un içinde bulunduğu tüm koşul ve haller ışığın Malkut’a gizli olarak Yaratan’dan
gelmesinden kaynaklanır. Malkut’un kendisi ışığı gizlemektedir ve perdesi zayıf
olduğundan az bir miktar ışık alır.
Dördüncü safha ışığı alır almaz ışığın Yaratan’dan geldiğini hisseder, veren’i. Yaratan’ı
hissetmesiyle kendisinin aldığını hisseder. Bu koşuldan Malkut çok büyük bir hüzün
hisseder ve bir daha asla alıcı konumuna gelmek istemez. Ve içinde bulunduğu hal
özgür irade ve arzudan kaynaklandığından gelecekteki koşulları da içerir, dolayısıyla
Malkut gelecekte kendi için bir miktar ışık almak istese bile bunu yapmakta başarılı
olamaz çünkü daha önce aldığı karar tüm Malkut’a hüküm eder.
Gelecekte Malkut’un değişik bir çok ek kararları olacak, ve her defasında aldığı karar o
an ve sonrası halleri kapsayabilir daha önceki koşulları bu karar etkilemez. Bunun
nedeni seviyelerin yukarıdan aşağı doğru inmesindendir – mükemmelden daha az
mükemmele doğru. Dolayısıyla her yeni karar o seviyenin zayıflığından kaynaklanır ve
bu yüzden her karar ek bir kısıtlamadır. Her karar gücü en sınırlı olan şey üzerinde etki
eder daha yüksek olan konumları değil, yani daha bütün halleri etkilemez.
Malkut’un alıcı olmama kararı aldığı koşulları içeren Olam Eyn Sof’da (Sonu Olmayan
Dünya) kendisinden ışığın tümünü boşaltır ve boş kalır, bu duruma “Olam Tizimtzum”
(Sınırlama Dünyası) denir. Işık Malkut’un talebine uymak zorundadır, zira Yaratan’ın
arzusu yaratılanlara mutluluk vermektir. Dolayısıyla manevi boyutta hiç bir zorlama
yoktur. Ve eğer bizim dünyamızda da zorlama görürsek bu ilahi taktir tarafından
gelmemektedir!
İlk sınırlamadan sonra kısıtlanan Malkut’tan geriye Reşimot (izlenimler- hatıralar) kalır:
1. Orada var olan ışıktan alınan mutluluk
2. Hissettiği hüzün ve bu hüzün ışığı reddetmesine neden oldu
İlk kısıtlamadan sonra ışık tekrar Malkut’a geri döner, tekrar onu doldurmak
istemektedir, zira Yaratan’ın yaratılanlara mutluluk verme arzusu sabittir. Ve sadece bu
düşünce yaratılışın tüm safhalarında işler! – bizlere olanlar iyiliğimiz için değilmiş gibi
gelse de.
Malkut, Partzuf’un Roş’una (Baş ya da başlangıç noktasına) yükselir, Yaratan’ın niyetini
hisseder, tıpkı misafir ve ev sahibi örneğindeki gibi. Malkut eğer Yaratan’dan bir şey
almazsa O’nun kendisine verdiği şekilde Yaratan’a bir şey vermediğini görür. Tüm
bunlardan Malkut bir karar verir, sadece Yaratan’a fayda sağlamak için Yaratan’ın
kendisine vermek istediğini almaya karar verir.
Malkut Reşimot’un yardımıyla tam olarak kesin bir hesap yapabilir: Kendisini
mutlulukla dolmuş hissinin Reşimot’u, buna “Hitlabşut’un Reşimot’u” denir (ışığın
kendisini giydirdiği kıyafetin izlenimi), şimdi sahip olduğu perdeyle ışığın girdiği
kıyafetin Reşimot’unu karşılaştırır. Bu durumdan bir karara varır: ne kadar mutluluk
duyabilme hakkına sahipki, aldığı zevk sadece Yaratan’ı mutlu edebilsin.
Yukarıdaki ışığı ne kadar alacağına dair verdiği karardan sonra, Malkut önündeki
ışıktan o miktar kadar Roşuna alır. Bu ışığa “Ta-amim” (Tatlar) denir. Aldığı ışığın
miktarı Partzuf’un Guf’una (Partzuf’un bedeni) girişi sona erdikten sonra, ışığı alan
perde ışığın “Toh’da” (Partzuf’un iç kısmı) yayılmasını durdurur. Perde ışığın devam
etmesine izin vermez zira Malkut kendi zevki için olmadan alabileceği maksimum ışığın
ne kadar olduğuna karar vermişti. Ve eğer daha fazla alırsa sadece kendisi, kişisel
zevki için olmuş olur.
Dolayısıyla perdenin durduğu yerde ve daha fazla almadığında, Malkut tekrar ışık
tarafından ışığı alması için baskı hisseder. Bu seviyeye “Tabur” (göbek) denir. Eğer
Malkut daha fazla ışık alırsa, bu sadece kendi zevki için olur. Dolaysıyla ışığın hepsini
durdurmaktan başka seçeneği yoktur. Tüm kararlar her zaman Partzuf’un Roş’unda
olur, sonradan bedende harekete geçer, dolayısıyla bu noktada: Roş’da ışığı almama
kararından sonra, perde tabur’dan Peh’e (ağız) yükselir ve ışığı Guf’dan dışarı atar.
Perde Peh’e şunlarla gelir:
1. Partzuf’u dolduran ışığın Reşimotuyla.
2. İçinde bulunan perdenin gücünü bundan sonra kullanmama kararıyla.
Partzuf’un Roş’unda ışıkla karşılaşmasından sonra perdede tekrar Yaratan’a ihsan
etmek niyetiyle ışığı alma arzusu uyanır. Dolayısıyla EynSof’un Malkut’unda yeni bir
Reşimo belirir. Bu Reşimo ve bir önceki Partzuf’da ki iç ışıktaki (Or Pinimi) Reşimo’da
Masah çiftleşme (“Zivug”) oluşturur ve yeni Partzuf’u doğurur.
Her Partzuf’da 2 perde vardır:
1. İlki Peh’de sabittir ve kendisine gelip Partzuf’un Toh’unu doldurmak isteyen tüm ışığı
geri çevirmek içindir. Bu perde ışığı geri çevirir ve bu şekilde ilk kısıtlamanın
gerekliliğini yerine getirir.
2. Malkut, Yaratan’ın rızası ve O’na fayda sağlamak için alacağından emin olduktan
sonra, ikinci perde devreye girer, “Masah HaMekabel” (alan perde) ve: ışığın ne
kadarını ihsan etmek için alabileceğini tartar.
Karardan sonra, Masah Hamekabel (Guf’un perdesi) ışığı almaya başlar, Peh’den aşağı
doğru inmeye başlar, ışık Partzuf’un Toh’una girer. Partzuf’un Toh’unda ki ışığın miktarı
Roş’un Partzuf için verdiği kararın miktarına ulaşınca, Guf’a inen Masah almayı
durdurur. Bunun nedeni Guf’da ki perdenin her zaman sadece Roş’da ki perdenin
verdiği kararı uygulamasındandır.
Guf’un perdesi tekrar Peh’e döndüğü zaman, daha önce içerisinde olan ışığın izlenimi
dahil olarak döner. Ve tekrar Peh’de ki Masah’a dahil olduğunda, tekrar Partzuf’un
Roş’un da bulunan üst ışığın aldığı hazzı hisseder. Bu durumdan alma arzusu uyanır.
Kendi üzerinde, Yaratan’ın kendisi için hazırladığı zevkleri alması için baskı hisseder,
“Veren” olduğunu ve yaratılanın almasını istediğini hisseder.
Malkut kısıtlamadan sonra ne kadar alacağına dair bir hesap yaptı, o kadar aldı, ışığın
gerisini almayı kesti. İç ışığın Reşimosu Peh’de bulunur. Şimdi bu Reşimo’nun
yardımıyla Malkut bir sonraki sefer ne kadar ışık alacağına karar verir. Zira
taburdayken 4. seviyenin bayağılığında almayı durdurma kararı verdi ve bu yüzden bu
seviyenin bayağılığını hissetmemekte, sadece 3. seviyenin bayağılığını hissetmekte.
Dolayısıyla daha önce içinde olan ışığın Reşimosuyla ve 3. seviyenin bayağılığıyla
Yaratan’dan, Yaratan’a ihsan formuyla ne kadar ışık alacağına karar verir. Bu
hesaplama Roş’un perdesinde yapılır, ancak bayağılık seviyesi öncekinden daha az
olduğundan, perde şimdi Peh’de değil ama Partzuf’un “Hazeh”’inde (göğüs) yer alır.
Bunun nedeni Hazeh’in Peh’e nazaran, Guf’un 3. derece bayağılık seviyesinde
olmasındandır; Peh – Aviut (bayağılık) 4, Hazeh – Aviut 3, tabur – Aviut 2, Yesod –
Aviut 1 ve Partzuf’un sonu – Aviut 0.
Dolayısıyla Masah taburdan Peh’e yükseldikten sonra yeni bir Zivug yapmak için istek
duyar ve Hazeh’e iner ve orada ne kadar alacağına karar verir. Bu hesaplama ikinci
Partzuf’un Roş’unu doğurur.
Kararına açıklık getirdikten sonra, perde Peh’den aşağıya doğru ışığı almaya karar
verdiği yere iner. Burası ikinci Partzuf’un taburu olacak. Boş kalan tüm kablar taburdan
Partzuf’un sonuna kadar olan yerde bulunur. İkinci Partzuf’un sonu ve geriye kalan
Partzufim, birinci Partzuf’un taburu altında yer alamaz çünkü birinci Partzuf’dan sonra
gelen Partzuf’ların hiç birisinde 4. dereceden Aviut’un perdesi yoktur.
İkinci Partzuf oluşup Roş’da alabileceği miktara karar verdiği zaman taburdaki perdede
saran ışıkla iç ışık arasında “Bituş” (dövme, çarpma, vuruş) oldu. Burada da, perde
taburda kalamayacağını anlar, zira daha fazla alabilmesi için yeterli gücü yoktur ve
eğer içinde bulunduğu koşulda kalmaya devam ederse yaratılışın amacına ulaşamaz.
Bu yüzden Masah kendisini arındırmak ve Peh’e yükselip ışığı Guf’dan reddederek
kendisini arındırmak istedi. Burada da aynı şekilde perdede bir izlenim kalır. Bu daha
önce Partzuf’u dolduran ışığın anısı. Peh’e geldiğinde Peh’de ki Masah’a dahil olur ve
tekrar Yaratan’ın rızası için ışığı alma arzusu uyanır, Malkut’un genelinde var olan bir
Reşimo uyanır – 2. dereceden Aviut’un Reşimosu. Reşimo öncekinden daha az
olduğundan, Masah bu Reşimo’ya endeksli olarak ikinci Partzuf’un Hazehine iner, Zivug
yapar ve ışık alır.
Perdenin aldığı ışık miktarı üçüncü bir Partzuf oluşturur. Ek olarak bu Partzuf dışarı
çıktıktan sonra, iç ve saran ışık arasındaki Bituş’dan dolayı arınır, perde Peh’e yükselir,
sonra Hazeh’e iner ve 1. dereceden Aviuta sahip olan bir sonraki Partzuf’u doğurur.
Benzer bir şekilde son Partzuf Aviut 0 derecesinde oluşur.
Or Yaşar: Direkt/ Düz Işık Or Hozer: Geri Yansıyan Işık Or Makif: Saran Işık
Or Pinimi: İç Işık Roş: Baş/ Kafa Kli: Kab Masah: Perde Guf: Beden
Var Oluşun Geneli
Kısıtlamadan sonra bir dizi Partzufim (Partzuf kelimesinin çoğulu) oluştu. Her Partzuf
Malkut’tan farklı bir perdeyle ayrıldı. 4. safhanın bayağılığını kaldırabilecek güçte bir
perdeyle oluşan ilk Partzuf’a Galgalta denir.
Partzuf Galgalta’dan sonra Partzuf A”B oluştu ve 3. dereceden bayağılığı kaldırabilecek
perdeye sahiptir. Partzuf SA”G sonra gelir ve ışığı ancak 2. derece bayağılık seviyesiyle
alacak güçte bir perdesi vardır. Sonrasında Partzuf M”A oluşur ve 1. seviyeden
bayağılıktaki ışığı alacak güce ancak sahiptir. En son olarak Partzuf BO”N doğar ve sıfır
(kök) seviyesinin bayağılığında bir perdeyle ışık alabilir.
Partzufim’in isimleri aldıkları ışığın kalitesine ve miktarına göre verilmiştir. Malkut
yaratılan tek varlık olduğundan, 5 safhada geliştirilmişti (her aşamada özel ve tek bir
aldı), dolayısıyla oluştuktan sonra kendisinden önce gelen tüm aşamalardan ışık alır ve
kendi içinde önceki tüm safhaları dahil eder.
Bu nedenle Eyn Sof’un Malkut’u (sonu olmayan krallık) da içinde arzunun 5 ifadesini
barındırır: sıfır safhasının küçük arzusundan 4. safhanın büyük arzusuna kadar. Malkut
içerisine sonu olmayan ve sınırsız ışığı alır. Sınırlamadan sonra Malkut ışığı sadece
Yaratan’a yönelik ihsan edebileceği miktar kadar alma kararı verir.
Bu şekilde ışığı alması doğal olan arzusuna ters olduğundan ışığı sınırsız bir şekilde bir
defada alamamaktadır, dolayısıyla ışığı küçük miktarlarda almaya karar verir ve
böylelikle sonunda tüm ışığı alıp ışıkla dolabilsin ve, bu koşulda Yaratan’ın arzuladığı
yaratılışın amacına ulaşabilsin.
Tıpkı Malkut gibi, Malkut’un her parçasında da alma arzusunun 5 bölümü vardır. Bunun
nedeni arzunun oluşumundan önce her zaman 4 safhadan ışıkla gelişimi bir
önkoşuldur. Dolayısıyla her Partzuf ya da kab aynı sabit yapıya sahiptir; bayağılığına
göre 5 bölümden oluşan: Keter, Hohma, Bina, Zer Anpin ve Malkut – aynı zamanda:
Yud harfinin ucu, Yud – Hey – Vav – Hey olarak da adlandırılır.
Malkut 5 temel parçaya ayrılır ve bunlara Olamot (dünyalar) denir: Olam Adam
Kadmon (A”K), Olam Atzilut, Olam Briya, Olam Yetzira, Olam Asiya. Her dünya da 5
Partzufime ayrılır: Atik, Arih Anpin (A”A), Aba ve İma (AV”I), Zer Anpin (Z”A), Nukva
(dişil, Malkut).
Her Partzuf’un 5 Sefirot’u vardır – Keter, Hohma, Bina, Zer Anpin, Malkut. Dolayısıyla
Olam Haze’den (“bu dünya”) Eynsof’a (“sonu olmayan”) kadar 5x5 Partzufim
mevcuttur. Ve her Partzuf’un 5 Sefirot’u vardır. Dolayısıyla tüm dünyalarda toplam
5x25=125 Sefirot ya da seviye bulunmaktadır.
Her seviyede: Sefira, ya da Partzuf, ya da Olam – Eyn Sofun Malkut’un da bulunan
genel alma arzusunun bir parçasıdır. Perdenin gücüne göre arzu ışığı alabilmektedir.
Var oluşta ki her parça, en küçüğü bile aşağıdakilerden oluşmuştur:
1. Alma arzusunun 5 parçası ("Ratzon Lekabel"),
2. Üzerinde bulunan perdenin 5 parçası,
3. Perde vasıtasıyla alınan ışığın 5 parçası.
Dolaysıyla yaratılışın herhangi parçası arasındaki fark sadece sahip olduğu perdenin
ölçüsüne bağlıdır. Perdenin büyüklüğü ışığın kalitesini ve arzunun içine giydirilmiş ışığın
türünü tayin eder. Tıpkı fiziksel bedenimizde olduğu gibi, tüm fiziksel bedenlerin aynı
parçaları vardır, aynı şekilde, tüm Partzufim aynı yapıya sahiptir ve aralarındaki fark
neyle dolduklarıdır, kabın doluşu.
Partzuf 5 bölümden oluşur ve 5 genel harfle isimlendirilir (bu harfler İbranice
alfabeden alınmıştır ve kabların isimlerini temsil eder): Yud harfinin ucu – Yud – Hey –
Vav – Hey.
Bu harfler O’nun yaratılanları yaratmak için kullandığı bir şablon gibidir, ve Yaratan’ın
ışığıyla nasıl dolduğuna bağlı olarak yaratılan bu ışığın özelliğine benzer, yani ışığı nasıl
yaşadığına bağlı olarak.
Bu yüzden kabın her adı Yaratan’ı nasıl ve ne denli yaşadığını ifade etmektedir.
Dolayısıyla Olam Hazeh’den Olam Eyn Sofa kadar tüm derecelerin kendi adı vardır.
Ruhlar en alt seviyeden yükselmeye başlar, Olam Hazeh ve her defasında bir derece
yükseldiğinde o seviyenin ışığını alır, yani o seviyenin adını alır.
Bu yüzden şöyle yazar; “herkes peygamber seviyesine ulaşmalı”, yani bu adı taşıyan
manevi seviyeye. Şimdi tüm kutsal kitaplarda yazılanların sonuç itibariyle manevi
seviyelerin isimleri olduklarını anlayabiliriz. Ve kutsal kitaplarda yazılan herşey sadece
Yaratan’a nasıl yakınlaşılacağını bize anlatmaktadır, hatta bu yüzden “Tevrat’ın
tümüne” Yaratan’ın isimleri denir, ve bunlara Firavun, Billam, Balak vs dahildir.
Her seviyenin adı bu harfleri (sağdan sola) hangi ışığın doldurduğuna
bağlıdır. Eğer kab Or Hohmayla dolmuşsa Yud harfiyle ifade edilir, sonuç itibariyle
isim (sağdan sola) şöyledir:
İbrani Alfabede her harfin kendi rakamsal değeri vardır:
Tüm harflerin toplam rakamsal değeri 72’dir ve harflerine
tekabül eder. Hohma’nın Partzuf’una A”B ( ) denir.
Bu tür rakamsal hesaplara Gimatriya denir. Gimatrik değer kabın adıdır ve bu ad bir
Kabalist için o seviyeye çıkabilmesi için bir şifredir. Kutsal kitaplarda bulunan tüm
kelimeler sıradan kelimeler değildir ve gimatrik değerlere sahiplerdir, şöyle ki manevi
kabın özel bir koşulunu aktarmaktadır. Eğer bir kabalist kutsal bir kitabı okursa, onun
için manevi dünyaları anlatan bir kullanıcı kılavuzu görevi yapar.
Or Hasadim (merhamet ışığı) alan bir Partzuf’a SA”G denir, çünkü toplam harflerin
hepsinin rakamsal değeri 63’e eşit. Tüm manevi dünyalardaki tüm manevi seviyelere
buna benzer isimler ve rakamlar verilir.
Sadece her ışığın ne tür olduğunu bilmemiz lazım ki her seviyenin adını bilebilelim ve
kutsal kitapları okurken hangi hareketin nerede ve ne seviyede olduğunu
anlayabilelim.
Böylelikle kutsal kitaplarda günlük hayatımızdan bahsediyormuş ya da tarihi
olaylardan, ya da bedensel hayatımızı daha iyi nasıl dengeleyeceğimiz gibi anlatımlar
olduğunu düşünerek kafa karışıklığı yaşamayız. Kutsal kitaplar tekrar tekrar başka bir
bedende dirilme geçirerek ızdırap çekip faydasızca hayatımıza devam etmektense,
bizlere hayatın amacına nasıl ulaşabileceğimizin tarifnamesidir.
Bir Partzuf 5 bölümden oluşur: Keter: - Hohma – Bina – Zer Anpin – Malkut, ya da
alfabede olduğu gibi (Keter için bir harf yoktur):
(Chohma= Hohma, Zeir Anpin= Zer Anpin, Malchut= Malkut)
(sağdan sola; yud, hey, vav, hey) harfleri sadece boş bir kabın iskeletidir.
Partzuf’un endamı, yani hangi seviyede olduğu, perde vasıtasıyla tayin edilir, ve
partzufun 5 bölümünü olan 'i ışıkların bir tanesiyle doldurur:
Nefeş, Ruah, Neşhama, Haya, Yehida
Or Hohma Yud harfiyle ifade edilir ve Or Hasadim Hey harfiyle.
1) Yehida (Partzuf Keter) sadece basit anlamıyla her hangi bir
dolum olmadan vardır: (Sağdan sola okuyunuz)
2) Haya’nın (Partzuf Hohma) oluşumunda Yud harfi tümüyle
dolmuş durumdadır: (Sağdan sola okuyunuz)
3) Neşama’nın (Partzuf Bina) oluşumunda Yud dolmuş
durumdadır ve Vav harfinde Alef dolgusu vardır: (Sağdan sola okuyunuz)
4) Ruah (Partzuf Zer Anpin) yapısında Alef harfiyle dolar: (Sağdan
sola)
5) Nefeş’in (Partzuf Malkut) yapısında Hey ile doludur ve sadece Vav
dolmamış vaziyettedir: (sağdan sola)
SAG’ın Nekudot’u
Birinci kısıtlamadan sonra Malkut tekrar ışığı aşağıya çeker ancak ihsan edici bir
konumda alır. İhsan etmek için almak yaratılan varlığın doğasına terstir. Dolayısıyla
Malkut tüm üst ışığı bir anda Eyn Sof’da ki olduğu gibi alamamaktadır, ama onun
yerine küçük miktarlarda alabilir ancak, ve bunlara “Partzufim” denir. Sonuç olarak
Malkut 5 ölçü ışık alır: Galgalta, A”B, SA”G, MA”H Elyon, BO”N Elyon.
Oluşan Partzufimler arasında Partzuf SA”G vardır ve özelliği kendisi için hiç bir şey
istemeyen Binah’a benzer. Dolayısıyla bu Partzuf Galgalta’nın göbeği (Tabur) altına
inebilir ve Galgalta’nın Sof’unu (son) ışıkla doldurabilir. Partzuf SA”G ilk etapta Reşimot
2/3 den (3. dereceden kılıf ve 2. dereceden bayağılık) doğar ve dolayısıyla ilk
yayılımında (Taamim de SA”G) Or Hohma da (erdemlik ışığı) yansır.
Dolayısıyla SA”G’ın birinci yayılımı Galgalta’nın Tabur’u altına inememektedir. Partzuf
SA”G arınma sürecinden geçerken, Or Hohma anında kaybolur. Perdenin arınma
sürecinde Tabur’dan Peh’e kadar SA”G’ın Nekudot’u (Nekudot de SA”G) Partzufu oluşur.
Bu Partzuf’da Or Hohma bulunmaz, yalnız Or Hasadim vardır. Bu yüzden Galgalta’nın
Tabur’u altına inip Galgalta’nın Sof’unu Or Hasadim’le doldurabilir.
Burada, SA”G’ın Nekudot’u olan Binah, Malkut olan Galgalta’nın sonuna inince, Malkut
ve Binah birbirleriyle karışır ve Malkut’un kendisini ıslah edip ışıkla dolması için ihsan
edici özellikler edinme fırsatı doğar.
Birinci kısıtlamadan sonra Malkut ışığı sadece bir perde vasıtasıyla lama kararı alır, yani
ihsan etme özelliğinin derecesi kadar. Dolayısıyla Malkut tekrar Eyn Sof’un tüm ışığını
üzerine çeker, ancak niyeti tüm ışığı geri itmek ve sonrasında ihsan etmek için ne
kadar alacağına karar verip almaktır. Buna Galgalta ya da Keter’in Partzuf’u denir.
Partzuf Galgalta’nın arınmasından sonra geriye 4/3 (4 kılıfın ve 3 bayağılık
seviyesinde). Zivug (çiftleşme) bu Reşimot’un üstüne olunca sonraki Partzuf doğar ve
buna A”B ya da Partzuf Hohma denir ve Eyn Sof’un ışığının bir sonraki kısmını ihsan
şeklinde alır.
Sonraki Partzufun arınmasından geriye Reşimot 3/2 kaldı ve bu Reşimot’tan yeni bir
Partzuf olan SA”G ya da Binah Partzufu doğdu. Binah ışığı almayı istememektedir,
sadece ihsan etmek istemektedir. Dolayısıyla Zivug yapıp Eyn Sof’dan sadece kendi
ışığını çekmekle kalmayıp, geriye kalan kabları da sonunda ışığı alabilmeleri için
hazırlamaktadır. Bu hazırlığa Tikun (Islah) denir, ve Nekudot de SA”G tarafından
Galgalta’nın sof’una verilir ve Galgalta’nın Sof’u bu şekilde Binah’ın özelliğini edinir.
Başlangıçta Binah, Hohma’dan doğduğunda sadece ihsan etmeyi arzulamaktadır ve bu
yüzden Or Hohma olmadan sadece Or Hasadimi vardır. Sonradan farkına varır ki eğer
ihsan etmek istiyorsa (yani Yaratan’a haz vermek) Yaratan’ın arzuladığını yapmak
durumundadır. Peki, Yaratan ne yapmak istiyor? Kişinin Kendisinden almasını istiyor.
Dolayısıyla Binah Yaratan’ın ışığını Yaratan’a haz vermek için alma kararı verir.
İçindeki Or Hasadime ek olarak aldığı bu ışığa Hohma’nın yansıması denir. Binah’ın ilk
koşulunda içinde Hohma’nın yansıması henüz yoktur ve sadece ihsan etmek istemekte
ve almak istememektedir. SA”G’ın Taamiminde, Or Hohmayı çeken 3. derece kılıf
Reşimot’undan dolayı, Partzuf Galgalta’nın Tabur’u altına inememektedir, tıpkı Partzuf
A”B’ın Galgalata’nın taburu altına uzanamadığı gibi. Her iki koşulda da Or Hohmaya
sahip oldukları için alma arzusunu kullanmaktadırlar.
Restriction 2: Sınırlama 2
Alma arzusunu kullandıkları için, eğer Galgalta’nın taburu altına inselerdi orada
bulunan arzulardan etkilenirlerdi. Bu arzular Yehida (en büyük ışık) ışığını
istemektedirler ve bunun için 4. derecenin gücünde bir perdeye ihtiyaç vardır. Partzuf
A”B’ın sadece 3. dereceden güce sahip perdesi olduğundan ve ek olarak SA”G’ın 2.
dereceden güçte perdesi olduğu için, bu ışığı kendi rızaları için almaktan kendilerini
alıkoyamazlar.
Bu koşul SA”G’ın Taamim’idir. Ancak, SA”G’ın Nekudot’unda 3. seviyenin kılıfındaki
bayağılık çoktan kaybolmuştur ve sadece 2. seviyeden bayağılık bulunmaktadır – yani
Biah. Daha önce bahsettiğimiz gibi Binah ilk koşulunda, sadece ihsan etmek
istemektedir. Bu nedenden dolayı Galgalta’nın taburu altına inebilir, Galgalta’nın taburu
altındaki arzular Partzuf SA”G’ın perdesinden daha güçlü olmasına rağmen, kendisi için
almak gibi bir niyeti olmadığından bu koşuldan etkilenmemektedir.
Or Yaşar’ın Binah’da yarattığı bu ilk etkiden sonra, yayılımının sonunda, ikinci koşulu
başlamaktadır. Şöyle ki, Binah eğer Yaratan’a ihsan etmek istiyorsa O’ndan almak
durumunda olduğunu fark eder. Dolayısıyla ihsan etmek niyetiyle (Yaratan’a haz
vermek için) alır ve dolayısıyla bir miktar Or Hohma çeker.
Partzuf Nekudot de SA”G’da da olduğu gibi, Galgalta’nın taburu altına olan yayılmasını
sadece ihsan etmek niyetiyle tamamladıktan sonra, Yaratan’a ihsan etmek istediği için
O’ndan almaya başlar ve almak istediği için üzerine Or Hohma çeker. Bu nedenden
dolayı da aldığı zevklerden etkilenir ve bu zevklerin farkına varır. Bu noktadan itibaren
artık almakla ilgilenir, sadece ihsan etmekle değil ve bu yüzden Galgalta’nın taburu
altında bulunan arzular tarafından etkilenebilir.
Nekudot de SA”G sadece 2. aşamadaki Hohma’dan ışık çekmek istemişti. Ancak, artık
Galgalta’nın taburu altında oldukları için, ve ruhanilikte fiziksel bir mekan
olmadığından, “aynı yerdeler” ne anlama gelmekte? Bu aynı arzuya sahiplerdir
demektir.
Dolayısıyla Nekudot de SA”G Galgalta’nın taburu altında bulunan ve 4. seviyenin
gücündeki arzulardan etkilenmiştir. Şimdi Nekudot de SA”G’ın perdesi sadece 2.
derecenin gücünü aşabilecek kapasitede. Dolayısıyla bu koşulda kalamaz, çünkü
kalırsa Yehida ışığını kendi için almaktan kendisini alıkoyamaz, zira bu ışık arzunun 4.
derecen bayağılığıyla çekilir. Bu ikinci kısıtlamanın olmasına sebep olur.
Rosh = Roş Chaze = Hazeh Toch = Toh Restriction 2 = 2. Kısıtlama
SIRASIYLA 10 SEFİROT
KETER KETER
CHOHMA HOHMA
BINAH BİNAH
CHESED HESED
GEVURAH GEVURA
TIFERET TİFERET
NETZAH NETZAH
HOD HOD
YESOD YESOD
MALCHUT MALKUT
Nekudot = Noktalar
Nekudot of SA”G = Nekudot de SA”G = SA”G’ın Noktaları (kıvılcımları gibi)
Taamim = Tatlar
İkinci Kısıtlama
Nekudot de SAG Partzuf Galgalta’nın taburu altına indi ve Galgalta’nın Sof’unda
bulunan boş kabları or hasadimle doldurdu. Bu koşul içinde Galgalta’nın boş kablarında
ışığın yansımasıyla Galgalta’nın kendisini arınmadan önce aldığı ışıktan reşimotu
olduğunu hissettiler.
Galgalta’nın Sof’unu dolduran ışık içinde az bir miktar Or Hohma bulunduran Or
Hasadimdi. Işık ayrıldıktan sonra orada daha önce olan ışıktan Reşimot kaldı.
Bu Reşimot Nekudot de SA”G da bulunan ışığa benzemektedir ve Nekudot de
SA”G’daki her iki arzu ve Galgalta’nın Sof’undaki kablar ışığı almak istememektedir,
dolayısıyla Nekudot de SA”G Galgalta’nın sofuyla karıştı ve boş kablarını doldurdu.
Partzuf SA"G Partzuf Binah’dır. Binah yayılımının sonunda üzerine Zer Anpin için Or
Hohma çekebilecek özelliğe sahiptir. Or hohma çekmeye karar verince Galgalta’nın
Sof’undaki Reşimot’u hisseder. Galgalta’nın Sof’unun Reşimot’u 4. safhadan ama
SA”G’ın perdesi sadece 2. safhadan ve dolayısıyla kendisini ışığı almamak için
durduracak güce sahip değil.
Bu şu kurala göre çok basit: eğer alma arzusunun hissettiği zevk perdeden güçlüyse,
kab kendi zevki için istemektedir, çünkü güçlü olan hakimdir.
Tüm dünyalar ve Partzufim Eyn Sof’un Malkut’unun parçalarıdır. Bu Malkut kısıtlama
yaptı ve bir daha asla kendi için ışığı almama kararı verdi.
Dolayısıyla şimdi Partzuf Nekudot de SA”G’da kendisi için alma arzusu uyanınca, bu
arzuya tahammül edecek gücü olmadığından ışığı ne olursa olsun almama kararı verir
ve buna 2. kısıtlama (Tızimtzum) denir.
Örnek: Önceden belli bir miktar para alıp ihtiyaç duyanlara veren bir kişi, birden çok
büyük bir miktar para alır ve fakirlere veremeyeceği kanaatine varır, zira parayı kendi
için ister ve böyle büyük bir zevke karşı koyacak gücü yoktur.
Para perdesinin gücünden daha fazla olmadığı sürece (başkalarına verme niyeti) bu
hazza karşı koyabildi, çünkü parayı vermekten aldığı haz çalmaktan duyduğu hazdan
daha büyüktü. Ancak paradan alabileceği zevk büyüyünce kişi kendi için almayı ister.
Bu şekilde her insanda ve canlıda alma arzusu işler, çünkü “materyalimizin” tümü
sadece alma arzusundan ibaret. Cömert davranmamız sadece bize o koşulda almaktan
daha fazla fayda sağladığı içindir.
Ve Partzuf Nekudot de SA”G’da da bu şekilde oldu: Galgalta’nın Sof’una inilen yerde
almaya alışık olduğu ışıktan çok daha fazla ışık olduğunu gördü. Gördü ki eğer almaya
devam etmek isterse, sadece ihsan etme niyetiyle olsa bile, kendi zevki için almaktan
kendisini alı koyamayacağından, ihsan etmek için bile almadı.
İkinci Tızimtzumdan sonra Malkut artık alma arzusunu önceden kullandığı gibi hiç
kullanamaz, eğer kullanırsa kendisini kendi için almaktan alı koyamaz, dolayısıyla
şimdi Malkut’un yeni bir arzu kullanması gerek, bu arzu sadece ihsan etmek için ve bu
koşula “Malkut Binah’a yükselir” denir, yani artık alma isteğini kendisi için kullanmaz
ve Binah’nın arzusunu ihsan etmek için kullanır.
Şimdi artık Malkut alıcı kablarını kullanamayıp sadece verici kablarını
kullanabildiğinden, ışığın girebileceği yeni sınırlar oluşturulmuştur. Galgalta’nın taburu
altında (yani Sof’da) kalan kısma artık Partzuf Nekudot de SA”G denir, ve yeni sınırlar
burada oluşur. Bu Partzuf’un Keter, Hohma ve Binah Sefirotu Roş (Baş- Partzuf’un
başlangıç noktası) Sefirotudur ve almak istemezler. Hesed, Gevurah, Tiferet Sefirot’u
Keter, Hohma ve Binah ya benzer ama Partzuf’un Guf kısmı içindir: Hesed – Keter’e,
Gevurah – Hohma’ya, Tiferet’de – Binah’ya benzer, buradan görüyoruz ki Tiferet
Guf’un Binah’sı gibi.
Her Sefira kendi içinde 10 Sefirot barındırır. Dolayısıyla Tiferet Binah gibi ayrılmıştır
(Binah gibi her yerde: Roş’un Binah’sı, Nekudot de SA”G Partzuf’uda Binahdır):
1. Almayan kablar olan Binah’nın üst kısımlarının Sefirot’u; Keter, Hohma, Binah,
Hesed, Gevura ve Tiferet.
2. Vermek için alan kablara, yani Binah’ın alt kısmı ve Sefirot: Netzah, Hod, Yesod ve
Malkut.
Buradan görüyoruz ki Binah’nın tüm Partzufunu, yani Nekudot de SA”G’ı, alıcı ve verici
kablara ayırırsak, ayırım Tiferet’in kendi içindeki Tiferet’den sonra olur, diyagramda
gösterildiği gibi:
Buraya Partzuf Nekudot de SA”G’ın Hazehi (göğsü) denir.
Birinci kısıtlamanın Malkut’u ilk kısıtlamayı muhafaza eder, özellikle bu seviyeye çıkar
ve ışığın daha aşağı inmesine izin vermez. Burada yapılan bu ayırıma Parsa denir.
Malkut’un Nekudot de SA”G’ın Hazehine ışığı sınırlaması için çıkıp yükselmesine “2.
Tızimtzum” denir. 1. kısıtlamanın sonucunda Or Hohmayı kendi hazzı için almayı
yasakladı. 2. kısıtlama sonucunda Or Hohmayı hiç almama koşulu oldu çünkü Partzuf
Nekudot de SA”G’dan ve sonrasında ihsan etmek için almak hiç mümkün değil.
Üst derecenin arzusu alt seviye için mutlak bir kural olduğundan, 2. kısıtlamadan sonra
doğan her Partzufimde Parsa kalıcıdır ve aşağıya geçiş sağlamaz.
Bu olanların sonucu itibariyle Galgalta Partzufunun taburu altında kalan yer 4’e ayrılır:
1. Olam Atzilut’un yeri, Or Hohma’nın yansıma olasılığı olduğu bir yer.
2. Olam Briya’nın yeri, Parsa altındadır ve Or Hohma oraya gelememektedir, sadece
Or Hasadim gelebilir.
3. Olam Yetzira’nın yeri, Olam Briya’nın altı
4. Olam Asiya, Olam Yetzira’nın altı
5. Olam Asiya’nın sonuna “Keduşa’nın (kutsallık) bittiği yer” denir. Manevi dünyayla
materyal dünya arasındaki sınır ve “bu dünyanın yeri”.
6. "Bu Dünya"
7. "Bizim Dünyamız"
Olam Nikudim
Nekudot de SA”G’ın Galgalta’nın taburu altına inmesi, Galgalta’nın sof kısmıyla
karışmaları (Patzuf Galgalta’nın taburu altında kalan kısım), 2. Tızimtzum (kısıtlama) –
tüm bu olaylar SA”G’ın perdesi taburdan Peh’e doğru yükselirken oldu. Dolayısıyla,
perde Peh’e geldiğinde, Galgalta’nın taburu altına inen Nekudot de SA”G’da olan
herşeyin Reşimot’unu içinde barındırır.
Partzuf Galgalta’nın arınmasından sonra perdede bir çift Reşimo kaldı: 1 tanesi
hitlabşut Reşimosu (ışığın Partzuf içinde sarılmasından kaynaklanan Reşimo) diğeri
de perdenin Aviut Reşimosu (Masah / perde’nin bayağılığının Reşimosu). Ayrıca
Partzuf A”B’ın arınmasından sonrada bir çift Reşimot kaldı.
Ancak Partzuf SA”G’ın arınmasından sonra, SA”G’ın Roş’unun Peh’ine (Partzuf’un başı/
başlangıç noktası) çıkan perdede, 3 çift Reşimot vardır. Perde üzerlerinde önemlerine
göre Zivugim (çiftleşme) yapar:
1.1 çift Reşimot (Reşimo’nun çoğulu): Hitlabşut Reşimosu 2 ve Aviut Reşimosu 1,
Partzuf SA”G’ın tabura kadar inen kısmında (ama altına değil). Bu Reşimot üzerine
yapılan bir Zivug’dan yeni bir Partzuf doğar ve boyutu Hitlabşut Reşimosu 2 ve
Aviut’u 1’dir, yani Zer Anpin boyutunda olup MA”H Elyon (üst MA”H) denir. Bu Partzuf
sadece Galgaltanın taburuna kadardır ve altına değil çünkü doğduğu Reşimot oradan
geldi. “Elyon”unun üzerine kendisini giydirir (yani bir üst Partzuf’u, ondan önce
gelen) ve bu SA”Gdır: MA”H Elyonun Roş’u Hazeh’den Peh’e kadar yayılır. Guf’u
Hazeh’den SA”G’ın Taamim’inin sonuna kadar uzanır (Partzuf SA”G’ın ilk
arınmasından önce ilk uzanmasıdır), burası Galgalta’nın Taburudur.
2.Bundan sonra perde 2. önemli Reşimot çifti üzerinde Zivug yapar, Galgalta
Partzuf’unun altında olan SA”G’ın Guf’un dan olan kısmın Reşimot’u üzerine: yine
Hitlabşut 2 ve Aviut 1. Bu Reşimot’ta taburun altında olan 2. kısıtlamayla ilgili ek
bilgiler bulunmaktadır.
3. 3. çift Reşimot’tan sonra bahsedeceğiz.
Bu Reşimot’un ihtiyaçlarına göre, SA”G’ın Guf’unun perdesi, arınma esnasında, şimdi
Peh’den “Nikve Eynaim” denilen üst 3 Sefirot olarak adlandırılan GAR ile alt 7 Sefirot
olarak adlandırılan ZA”T arasında SA”G’ın Roş’unda bir yere yükselir ve bu Reşimot’un
üzerine orada Zivug yapar. Bunun nedeni bu Reşimotta alıcı kablarda ışığı almak
yasaktır, ama ışık sadece her Partzuf’un Hazeh’ine kadar inebilir, çünkü her Partzuf’un
Hazeh’inde o Partzuf’un sadece özgecil kabları bulunur. Ancak Partzuf’un Hazeh’inin
altında alıcı kablar bulunmaya başlar.
İhsan eden kablar Or Hasadim çeker, alıcı kablar ise Or Hohma.
Eğer perde 2. sınırlama yüzünden “Metzumtzamot” (sınırlama) altındaki Reşimot
üzerinde Zivug yaparsa, o zaman ışığın uzayıp sadece verici kablarını ışıkla
doldurabilen bir Partzuf’a doğum verir. Alıcı kablar ışıkla dolmaz ve boş kalırlar. Partzuf
sadece bir kısmını kullanabildiğinden “Katan” (küçük) denir.
Neden Reşimot’un gereksinimi için perde Peh’den Nikvey Eynaim’e yükseliyor ve orada
bir Zivug yapıyor? Nedeni şöyle, eğer Reşimot sadece özgecil kablar üzerinde Zivug
yapma gereksinimi duyarsa, perde SA”G’ın Roş’unun Binah’sının orta seviyesine
çıkmak zorunda, orada Roş’un özgecil kabları sona ermekte, ve orada Hitlabşut 2 ve
Aviut 1 üzerine Zivug yapar.
Tabur altından olan Reşimot ışığın sadece özgecil kablara yayılmasını istemektedir.
Ama nasıl sadece özgecil kablara sahip olan bir Partzuf’un doğması mümkün olabilir ki?
10 Sefirot’tan az Sefirot’a sahip bir Partzuf’un olması imkânsızdır! Yaratılan her
varlıkta 10 Sefirot vardır, ancak Sefirotlar’ının bir bölümünün arzuları kullanmayan bir
Partzuf olabilir. Dolayısıyla SA”G’ın Roş’u öyle bir Partzuf’a doğum vermeli ki, alıcı
kabları kullanıma müsait olmasın. Partzuf’da ki alıcı kablar şöyledir: Binah’ın alt yarısı,
Zer Anpin ve Malkut.
Partzuf’un Guf’un da alıcı kabların aktif olmaması için, SA”G’ın perdesi Partzuf’a öyle
bir şekilde doğum vermesi gerekir ki doğuştan alıcı kablarını kullanmamalı. Bunun için,
Partzuf SA”G’ın Roş’unda ki Zivug’da sadece özgecil kablar üzerinde olmalı, alıcı kablar
üzerinde değil.
Roşun kabları şöyledir:
· Keter (Taç) - Galgalta (Kafatası)
· Hohma (Erdemlik) - Eynaim (Gözler)
· Binah (Anlamak) - Ozen (Kulak)
· Zer Anpin (Küçük Yüz) - Hotem (Burun)
· Malkut (Krallık) - Peh (Ağız)
Sa”G’ın Roş’unun 5 parçaya ayrılımı
Keter ve Hohmanın kablarına (buna aynı zamanda Binahın üst yarısı dahildir) Galgalta
ve Eynaim (GV”E) denir, ya da özgecil kablar. Binah’ın üst yarısı özgecil kablara aittir
çünkü Or Hohmayla dolduktan sonra, özgeciliği almaya tercih etmişti. Ancak Binah’ın
alt yarısı Zer Anpin için ışığı istemekte. Partzuf Nekudot de SA”G Partzuf Binahdır.
Binah Partzuf’unun alt yarısında, yani Tiferet Sefirası ve Nekudot de SA”G altında, alıcı
kablar bulunur. Dolayısıyla bu bölgede kendisi için alma mümkün olabilir.
Partzuf Nekudot de SA”G’ın GV”E ve Aha”P olarak ayırımı
Doğan Partzuf’un formunu perdenin bulunduğu yer tayin eder:
Eğer bir perde Partzuf doğurmak ve 10 Sefirot’un da ışık almasını istiyorsa, perde
Zivug’u Peh’de yapmalıdır. Perde Peh’de bulunduktan sonra, perdenin sertliği Patzuf’un
büyüklüğünü (yüksekliğini) tayin eder. Şöyle ki Partzuf hangi oranla 5 kabının her birini
kullanıyor.
Eğer perde sadece özgecil kablarına ışığı alacak bir Partzuf doğurmak isterse, yani
sadece Partzuf’un yarısında, o zaman perde Peh de değil Nikve Eynaimde olmalı,
çünkü Roş’un yarısı orada bulunmaktadır. Perde Nikve Eynaimde bulunduktan sonra,
perdenin sertliği yüceliğini (boyunu, şeklini) tayin eder. Yani her bir 2.5 kabının yüzde
kaçını kullanabilir.
Bu koşullar altında doğan bir partzufa Olam Nikudim’in (Nikudim Dünyası) Katnut
(küçül olan) patzufu denir.
SA”G’ın Roş’un da kısıtlanmış 2/1 Reşimot’da (kısaca Hitlabşut 2, Aviut 1), Zivug
yapıldıktan sonra Partzuf Reşimosunun geldiği yere iner. Galgalta’nın taburu altına indi
ve hem Roş hem de Guf olarak bütün bir Partzuf olarak yayıldı. Roş Hitlabşutla Keter
olur, Aviutlu olan Roş’una da AV”I (Aba ve İma – Baba ve Anne) denir, bedenine ZO”N
(Zer Anpin ve Nukva) denir.
Ve her Roş ve Guf’da ve her özel parçalarında, ve Partzuf’un genel yapısında – her
detay iki parçaya ayrılır; GV”E (Galgalta Ve Eynaim) ve AHa”P (Avzen, Hotem, Peh).
GV"E her zaman özgecil kablardır ve bunları her zaman kullanmak mümkündür çünkü
Tızimtzum sadece Or Hohma içindi. AHa”P her zaman alan kablardır. Nekudot de
SA”G’ın Partzuf’un da Tızimtzum olduktan sonra, Atzilut’un Atik Partzuf’u hariç, AHa”P
kablarında ihsan etme niyetiyle Or Hohma alacak güce sahip değiller.
AHa"P aşağıdaki Sefirot’u içerir:
1. Binah’ın alt yarısı, ışığı alıp Zer Anpin’e vermek istiyor.
2. Zeir Anpin az bir Or Hohma yansımasıyla Or Hasadim almak istiyor.
3. Malkut tümüyle kendisini Or Hohmayla doldurmak istiyor.
Dolayısıyla Or Hohma ışığıyla Zivug yapmaları yasak.
Üçüncü çift Reşimot, perdeyle birlikte SA”G’ın Roş’una çıktı ve Galgalta’nın
arınmasından sonra Galgalta’nın sofunda kalırlar. Bu Reşimot: 4/3 (Hitlabşut 4 ve Aviut
3) ve bu Partzuf Nekudot de SA”G’ın içinde dahildi. Bu Reşimot Or Hohmayı almayı
talep eder.
Olam Nikudim’in Katnut Patzuf’u yerine indikten sonra ve Galgalta’nın taburundan
parsaya kadar yayılır ve SA”G’ın Roş’u geriye kalan Reşimot’u verdi: Reşimot 4/3
(Hitlabşut 4, Aviut 3). Dolayısıyla, bu Reşimotların gereksinimleri dahilinde, AV”I’nin
Nikve Eynaim’de bulunan perde AV”I’nin Peh’ine iner ve Reşimot 4/3 üstünde Zivug
yapar. Bu Zivug’dan Or Hohma Guf’a iner, parsaya kadar gelir ve Or Hohmayı verir.
AV”I’nin roşu 4/3 Reşimot’a göre Parsanın altında bulunan kabların şimdiden ihsan
etmek için almak istediğini düşünür, almak için değil. Dolayısıyla AV”I Gadlut’ta
(büyüklük) Zivug yaptı ve aşağıya Or Hohma verdi. Ancak AV”I Parsanın Eyn Sof’un
Malkut’unun kısıtlamasından kaynaklandığının ve Galgalta’nın sofunda bulunan 4/3
Reşimot’dan kaynaklanmadığının farkına varmadı.
Partzuf MA”H Elyon’un doğuşu, Nikudim’in Partzuf Katnut ve Gadlut’u
Or Hohma Parsandan aşağı sızmaya başlayınca, kablar kırılmaya başlar, çünkü
Parsanın altında kablar kendileri için alma arzusunda kalmışlardır. Parsanın üstünde
olan GV”E kablarıyla AHa”P kabları arasında ilişki olmaya başlayınca tek bir Guf
oluşturdu, dolayısıyla ihsan edici kablarda alıcı kablarla birlikte kırıldı. Malkut alma
formunda, alma arzusudur. İkinci kısıtlamada bu Partzuf’da ki ihsan edici kabları
parsaya kadar hüküm eder. GV”E kabları AHa”P’la ilişkilenmeye başlayınca, Malkut’un
kendi için alma arzusu parsa üstünde bulunan Partzuf’un Guf’un da ki ihsan edici
kablarlada karıştı. Şöyle ki Malkut tüm Sefirotlar üzerine hakimiyet kurar, Nikudim’in
Guf’un da ki tüm arzulara.
AV”I’nin Roş’u Reşimot 4/3 üzerine Zivug yaparsa (Hitlabşut 4, Aviut 3) buradan Or
Hohma çıkar ve Nikudim’in Guf’una girer. Işık Guf’un GV”E’inden geçip parsayı aşıp
Guf’un AHa”P’ına girmek ister. AHa”P’ın kabları anında kendileri için Or Hohma almaya
başlarlar.
Nikudim’in Guf’u Or Hohmayı almaya başlayınca 8 bölüme ayrılır. Bunlara “8 Kral”
denir çünkü bunları Malkut’un kendi için alma arzusu yönetir. Her Kral’da 10 Sefirot
vardır, her Sefira alma arzusunun 4 aşamasından oluşur.
Dolayısıyla toplam parçalar şu şekildedir: 320=8x10x4. Gimatriyada bu sayıya “Şıah”
denir, zira Şin ve Kaf harfleri 20’ye eşittir. Kırılma her Sefirada
olduğundan ve her Sefira her birini kendi içinde dahil ettiğinden, her kırılan parçadada
dolayısıyla 320 parça vardır.
Dolayısıyla kırık parçaları “Berur’un” (ayıklama) çalışmasında şu basamaklar vardır:
Malkut’u kırılan 320 kırık parçadan ayırmak çünkü kırılışın sebebi buydu. 10
Sefirot'tan, bir tanesi Malkut, 8 kral var ve her kralın 4 alma arzusunun 4 aşaması
dolayısıyla 320 kırık parçada 4x8=32 Malkiyut (malkutun çoğulu) vardır. Peki 320
parçadan 32 Malkiyutu nasıl seçip ayırbiliriz.
Bu Or Hohma vasıtasıyla ancak mümkündür:
Eğer Or Hohma yansıra, Malkut'un ihsan etmek için alamadığı ortaya çıkar ve bu
kişinin maneviyata girmesini engelleyen “kötülüğün” tümüdür. Şimdi kötü tespit
edildiğine göre ve kendimizi doğal olarak kötüden uzaklaştırdığımız için kişi kendisini
ayırır. Şöyle ki bu alma arzusundan. 32 Malkiyutun berurundan sonra geriye kalan
320-32=288 parça arındırılır. Bunlar kırılan Partzuf ZO”N’un ilk 9 Sefirot'u. Bu 288
kabın arınması ihsan edici kabların yükselmesini sağlar, Atzilut dünyasının değişik
Partzufim'in GV”E.
World of Nikudim = Nikudim Dünyası
Smallness = Küçüklük (Katnut)
Largeness = Büyüklük (Gadlut)
Islah Dünyası
Olam Nikudim’deki (noktaların dünyası) kabların kırılmasından sonra: Işıklar – Nikudim
Partzuf’unu Gadlut halindeyken doldurmuştu, ayrılıp Partzuf SA”G’ın Roş’una döndüler.
Perdede kalan Reşimot Partzuf Nikudim’in Roş’una yükseldi ve sonrada SA”G’ın
Roş’una.
Nitzotzin (kıvılcım) – Or Hozer parçacıkları, kırılan perdenin parçaları, perdesini
kaybeden kabların içinde kaldı, yani tekrar almak niyetiyle alma koşuluna geri
döndüler, bu durum parsanın altında BY”A dünyalarına düşüş olarak açıklanır.
Bir Partzufun iç (Or Pinimi) ve dış (Or Makif) ışıkları vasıtasıyla Bituş (dövme) yaparak
arınmasıyla, bir Partzuf’un kırılarak arınması arasında fark vardır: Kırılma sonrası
öncelikle kabı tamir etmek gerekir ve sadece bu durumdan sonra aralarında Zivugim
(Zivug kelimesinin çoğulu) yapılabilir.
Olam Nikudim’in Roş’da ki niyeti ışığı ihsan etme formunda almak olduğundan, Partzuf
Galgalta’nın Sof’unu doldurmak ve bu şekilde Eyn Sof’un Malkut’unu tümüyle
doldurabilmek – dolayısıyla kabların kırılışı tamir edilebilirse tüm özgecil formda
alınabilirlik tamir edilmiş olur ve son ıslaha gelinebilir.
Ancak, tüm bununla Eyn Sof’un Malkut’u ıslah olmaz, sadece bir kısmı – sadece
0,1,2,3 ve dördüncü aşaması. Ancak yaratılan varlık sadece 4. aşama ve bundan önce
gelen tüm aşamalar henüz Yaratan’dan çıkıp bağımsız hale gelmedi. Bunun nedeni
yaratılan varlığın tümüyle Yaratan’dan tümüyle ayrı olduğunu ve kendi yönetiminde
olduğu anlamını ifade eder.
Sadece 4. aşama kendisini bağımsız hisseden ve almak için alan bir alıcı formundadır.
Bu yüzden sadece o alma arzusu üzerine ilk kısıtlamayı yaptı. Ve birinci kısıtlamadan
sonra, tüm Partzufim ve Olamot 4. aşamanın 0,1,2,3. aşamalarını hissetmekte ve
bunlar 4. aşamadan öncedir.
Ancak, eğer tamir edilmesi gereken safha 4. safhanın 4. aşamasıysa ve 4. safhanın
0,1,2,3. aşamaları değilse, bu arzulara o zaman neden ışık alınıyor? Bu arzular henüz
yaratılan bir varlık değil sadece Yaratan’ın güçleri, bunların sayesinde yaratılanları
idare etmekte yani 4 safhanın 4. aşaması. Bu güçlere ve manevi dünyaları dolduran
güçlere melekler denir ve insan ruhu buna dahil değildir.
Birinci Tızimtzumdan sonra yapılan tüm Zivugim bu arzular üzerinde yapılmıştır. Bu
Zivugimden yukarıdan aşağı Partzufim doğar, dünyalar ve bu dünyaları dolduranlar.
Tüm Olamot içlerindeki 5 Partzufimle Yaratan’a giden merdivenin basamaklarını
oluşturur. Merdivenin basamakları Yaratan’a olan benzerliğin dereceleridir, yani
yaratılan varlığın arzusunun Yaratan’ın arzusuna olan yakınlığı.
Partzufimin ve dünyaların yukarıdan aşağıya gelişimi Eyn Sof’un ışığını seviyelere
ayıran filtreler gibidir. Her Partzuf’un ihsan için alma özelliğinin doğal bir niteliğidir,
sonradan dünyaların basamaklarında yükseldikçe kendi iradesini aşarak edindiği bir
şey değil.
Dolaysıyla dünyaları bir soğanın tabakalarına benzetebiliriz: üst üste geçmiş ve Eyn
Sof ışığını gizleyen küreler gibi ve en iç kürenin merkezi yani merdivenin en alt
basamağı en karanlık noktadır.
Bu nedenden dolayı merdivenlerin merdiveni hazırlanmıştı: her dünyada 5 Partzufimli
5 Olamot, her Partzuf’da 5 Sefirot, başlangıç noktasından yaratılışın mükemmelliğine
kadar toplamda 125 seviye. Dünyaların yaratılmasının 2 nedeni var:
1. Eyn Sof’un ışığını aşama aşama gizlemek. Bu dünyaların Yukarıdan aşağıya
oluşumuyla olur. Dolayısıyla gizlilik derecelerine Olamot denir ve gizlilik
anlamına gelen “Alama” kelimesinden türemiştir.
2. Düzeltmelerin (Tikunim) aşağıdan yukarıya doğru yaratılan (ruhlar) için
uygulanabilmesi için. Ve her seviye – Partzuf, yani yukarıdan aşağıya her
ilerlemede, yaratılan bir seviyeden yardım aldığında, bu yardımın gücünü
kullanır, perde edinir ve o seviyeye yükselir. Ve yaratılan varlık belli bir seviyeye
yükseldiğinde o seviyenin isimiyle adlandırılır.
Sonuç olarak tüm dünyalar ve bu dünyaları dolduran herşey – merdiven budur,
Yaratan’ın insanın yükselmesi için yarattıklarıdır. Ve insan bu basamaklardan
tırmandıkça, tüm dünyalarda kişiyle yükselir. Zira bu dünyalar ve dünyaların içinde
olan herşey – insanın dışında değildir, ancak kişinin içerisindedir. Algılayan bir insan
dışında sadece Yaratan vardır!
İnsandan başka sadece Yaratan mevcuttur. İnsanın etrafında sadece saf Üst Işık vardır.
Ancak insan Yaratan’ı sadece Yaratan’ın ihsansal özelliğiyle eşitlik sağlayabildiği
dereceye kadar hisseder: eğer kişinin arzuları – kişinin karakteri Yaratan’ın niteliklerine
ters ise, o zaman kişi Yaratan’ı hissetmez ve duyularına göre “Olam Haze” (Bu Dünya)
denilen hislerin içerisinde bulunur.
Eğer kişi niteliklerinden bir tanesini değiştirmeyi başarabilirse, yani bir dereceye kadar
Yaratan’ın ihsan eden yapısına benzeyebilirse, bu koşula kişinin merdivenin
basamaklarından bir derece yükselmesi (Yaratan’a yaklaşması) denir.
Değişimlerin hepsi sadece kişinin içerisindedir, kişinin algısında, kişinin perdesinin
(Masah) ıslah (Tikun) derecesine bağlı olarak. Buna nazaran kişinin dışında sadece Üst
Işık vardır ve ışıkta hiç bir değişiklik olmaz.
Kişinin algılayıp anladığı herşey ışığın bir kısmını algılayabilmesinden kaynaklanır.
Yaratan’ın bir parçasını hisseder. Kişi Yaratan’ın bir kısmını hissettiği zaman, kişinin
hissine göre, kişi bu kısma bir tanım verir. Dolayısıyla kutsal kitaplarda anlatılanlar
sadece Yaratan’ın isimleridir. Ve genel olarak kişinin söylediği herşey, hissettikleri ya da
arzuladıkları – bunların tümü sadece kişinin Yaratan’la olan ilişkisidir.
Kişi kutsal kitapları algılamasıyla ışığı algılar. Işığın algılanmasının seviyelerine Sefirot,
Partzufim ve Olamot ya da ışıklara Nefeş, Ruah, Neşama, Haya, Yehida (NRNH”Y)
denir. Torah’ya “Olam Atzilut’un (Yaratılışın Dünyası) Torah’sı” denir zira kutsal
kitaplarda anlatılanlarda tüm ışık ortaya çıkar.
En alt noktadan, yaratılan varlığın Yaratan’a yaklaştığı yerden, ta ki Yaratan’la form
eşitliğine ulaştığı noktaya kadar – 620 seviye vardır, ve bunlara “Torah’nın 613 emri”
ve “7 hocasal emir” denir. Üst ışığın Masahla olan çiftleşmesine (Zivug), Mitzvot
(sevap) denir. Işık, alanın kabına girer, Or Pinimi (iç ışık), Or Taamim (tatlar) – bunlara
Torah denir. Buna karşılık olarak Kabalistler herkese şöyle der: “Tat ve Yaratan’ın
iyiliğini gör.”
Yaratılan, 4. safhanın 4. aşaması, alma arzusunda ıslah yapar; “ihsan etme niyetiyle
alma”. Islah küçük porsiyonlarla yapılır: Yaratılan varlık merdivenin basamaklarından
teker teker, dünyalardan çıkar.
Zira ihsan etme niyetiyle alırken – davranış niyete terstir, bu yüzden ıslah çok zordur.
Bu yüzden Yaratan bu yolu sadece 613 seviyeye ayırmakla kalmayıp yaratılan varlığı
da 600,000 küçük parçaya ayırmıştır. Yaratılan varlığa “genel ruh” ya da “Adem”
(insan) denir, küçük parçalara da “ruhlar”.
Ancak arzunun ıslahı “Avoda” (iş) bundan önce başlar – daha alt seviyedeyken, bu
seviyeye “bizim dünyamız” denir (Bu dünya değil), ve bu koşulda yaratılanın tüm
parçaları bilinçsiz bir haldedir, manevi hisden mahrum. Ve sadece kendilerine söyleneni
duyup inanabilecek durumdadırlar, şöyle ki Üst Bir Gücün olduğuna ve buna Yaratan
adı verildiğine. Hepsi bu seviyede doğarlar, gözlerinin önünde sadece haz duyma
arzusuyla.
Tüm dünya sadece gözü kör doğasıyla hareket eder ve herkes kendi içlerindeki alma
arzusunun komutlarını yerine getirir. Aynı şekilde dünyamızdaki insanda, ve ek olarak
yaratılışın diğer parçaları da: duran, bitkisel, hayvansal.
Ancak her nesilde sınırlı sayıda bir grup bedende Yaratan “Kalpde ki nokta’yı”
yerleştirir, Yaratan’ı hissetme arzusu. Ve böyle bir kişi içindeki bu yeni boşlukla arayışa
başlar. Ancak bu eksikliğin Yaratan’a yönelik olduğunun farkında değildir, ve bu boşluk
sadece üst ışıkla doldurulabilir.
Kırılmadan sonra gelen herşeye Olam Ha-Tikun (Islah Dünyası) denir. Bunun nedeni
Yaratan’ın tüm davranışlarının, yaratılışın en başından sonuna kadar, kişiyi ilerletmek
üzere olduğundandır, şöyle ki doğru algının oluşabilmesi için, Yaratan’ın insan için
hazırladığı o mükemmel seviyeyi yaşayıp hissedebilmek için yaratılanda herkes yer
almalıdır.
Dolayısıyla Olam HaNikudim’de olan kırılma aynı zamanda “dünyaların kırılışı”, ve “ilk
insanın kırılışı” aynı zamanda da “ruhların kırılışı” – bunların ikisi de yaratılanın içinde
ortaya çıkmalı: Olam HaNikudim’in kırılışında tüm kablar birbirleriyle karıştı, alanlarla
ihsan edenler. Karışmak hem bir birleriyle içe içe oldular hem de her biri diğerlerinin
içinde yer aldı anlamındadır: yani her arzu “Ratzon” içinde diğerlerinin arzularını da
barındırır.
Bu şu sonucu doğurdu:
1. İhsan eden kablarla, alan kabların karışması alıcıların ihsan olmasına yarar.
2. Her bir arzu her hisde birçok tat hisseder, zira kırılmayla her arzu diğerleriyle
karışmış oldu.
3. Bu karışma olmadan AHa”P’a ait kabların ışık alması mümkün olmazdı ve bunun
yerine üst ışığın geldiği yerden Parsa (ayırım) sayesinde ayrı kalırlardı. Ancak şimdi bu
arzuların (AHa”P de Aliyah) Atzilut Dünyasına yükselme fırsatı oldu.
Olam HaNikudim’de ki “Kırılma” Olamot (dünyalar) da ki kırılma diye adlandırılır çünkü
Eyn Sof’un Malkut’u 5 kısım içerir. Dört tanesi yukarıdan aşağıya uzanır ve dünyaları
ve içlerindeki herşeyi doğurur. Dördüncü safhanın dördüncü aşamasında yaratılan
insan dışında tüm yaratılışı dahil ederler, Malkut’un son kısmında, gerçek alma
arzusundan, bağımsız olandan, Yaratan’a ihsan etmek durumundan tümüyle ayrılmış
olan koşuldan!
Dolayısıyla sadece insan yaratılışın amacıdır. Kişi dışında yaratılışın parçaları bağımsız
değildir. Yaratan’ın iradesine bağlıdır, O onların tüm davranışlarını tayin eder, otomatik
olarak hareket ederler, tıpkı duran, bitkisel ve hayvansal ve konuşan seviyelerin
dünyamızdaki doğalarında davrandıkları gibi.
“Konuşanın” arzusu bizim dünyamızda bağımsız bir arzu değildir, tıpkı hayvansal,
bitkisel ve cansız sevilerdeki gibi. Bunun nedeni konuşanın arzusunun “hayvansal”
seviyeden daha büyük olmasındandır, arzunun nitelik olarak farklı olduğundan değil.
Sadece Adam HaRişon’un (ilk İnsan) arzusundan bir parçaya sahip olan kişiye
Kabala’da “Adam” (insan) denir. Bu sadece dördüncü safhanın dördüncü aşamasıdır ve
bir Masahla kendisini ıslah etmeye başlar ve ihsan etme arzusu bu şekilde doğar.
Var olan bu dünyanın tümü 4 gruba ayrılır – cansız (duran/ hareketsiz), bitkisel,
hayvansal, konuşan: cansız – kendinden bitkisel, hayvan ve konuşan oluşturabilen bir
güç; bitkisel – kendisine fayda sağlayan şeyleri yaklaştıran ve zarar veren şeyleri
uzaklaştıran grup halinde bir güç; hayvan- birey olarak faydalı şeyleri kendisine
yakınlaştıran ve zararlıları uzaklaştıran bir güç.
Ancak bu güç zaman ve yer kavramlarıyla sınırlıdır. Hayvan geçmiş tecrübe ve gelecek
nosyonuna sahip değildir, sadece içinde bulunduğu anı ve yeri hisseder. Konuşanhissetme
ve akıl gücüne bir arada sahiptir. Dolayısıyla bilgi sayesinde ki bilgi zaman ve
yer sınırlamasından bağımsızdır, tüm zaman ve var oluşla bağı vardır. Dolayısıyla
faydalı şeyleri yakınlaştırıp zararlı şeyleri uzaklaştırmak zaman ve yere bağlı değildir.
Aynı şekilde doğanın genelliğinde de insan ve dünya beraber yaratılışın cansız, bitkisel,
hayvan ve konuşan 4 safhasından geçmek zorundadır ve bu şekilde alma arzusunu
amaca ulaşabilmek için geliştirebilir. Dolayısıyla tüm insanoğlu, var oluşundan beri
binlerce yıldır alma arzusunu hayvandan konuşan seviyesine doğru geliştirme
safhalarından doğal yollarla nesillerdir geçmekte.
Tüm insanoğlunda olduğu gibi, kişi dünyamızda gelişim safhalarından geçer. Aynı
şekilde konuşanda da alma arzusunun 4 safhası vardır:
1. Genel kitleler – insan içerisindeki cansız (hareketsiz) seviye. Genel kitlelerin
arzularının peşinde ilerleme eğilimi. Bu kitlesel seviyeden kişinin arzusu bir sonraki
safha olan zenginlik seviyesine çıkar.
2. Zengin kitle – insan içindeki bitkisel seviye. Zengin seviyesinde olanlar arasında
itibar sahibi (güç, otorite) olma eğilimiyle alma arzuları bir sonraki seviyeye yükselir –
güç sahibi olma.
3. Güç sahibi – insan kategorisinde dahil olan hayvan. Güç seviyesindekilere yönelik
kıskançlıkla (erdemliğe eğilim) bir sonraki safha olan erdemliğe gelirler.
Erdemli olan- insanın içindeki konuşan kategori. Bu safhada arzu zaman ve yer
sınırlamasında değildir – aynı şekilde geçmişte var olan birisini de kıskanır,
başkalarında kendisinde olmasına rağmen olanları da kıskanır.
Alma arzusu bu noktada gelişir zira başkalarının sahip olduklarını istemeye başlar ve
bu şekilde ek arzu sahibi olabilir. Böylelikle içindeki boşluğa ek boşluk eklenir.
Arzusunu sınırsız bir şekilde geliştirebileceğinden, yaratılışın amacına ulaşabilecek
kapasitededir.
Eğer Yaratan bu “konuşana” “kalpteki noktayı” koyarsa – Yaratan’a yönelik bir uyanış
hissetmeye başlar ve ruhunun kökünü aramaya başlar.
Islahın sıralaması aşağıdan yukarıya doğrudur. Alma arzusunun büyüklüğüne göre
insan aşağıdan yukarıya yükselir. Kişinin arzusu manevi halini tayin eder:
Almak için almak – Olam Hazeh “bu dünya” seviyesidir.
Almak için ihsan etmek - Olam Hazeh “bu dünya”.
İhsan etmek için ihsan etmek – BYA dünyalarının seviyesi.
İhsan etmen için almak – Atzilut dünyasının seviyesinde olmak.
Tüm yaratılışın sistemi Olam Atzilut vasıtasıyla son ıslaha ulaşır. Bu yüzden Olam
Atzilut’a Olam HaTikun (Islah Dünyası) denir.
BNEI BARUCH’LA TEMASA GEÇMEK İÇİN
Bnei Baruch
1057 Steeles Avenue West, Suite 532
Toronto, ON, M2R 3X1
CANADA
Türkiye’den Bilgi Almak İsteyenler
E-posta: turkish@kabbalah.info
İnternet Sitesi: www.kabbalah.info/turkishkab/

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder