Kabbala!nın Kökeni


Köken

Kabbala'nın kökeni İ.S. I. yüz yılda Filistin'de filizlenen "Merkava" (ya da Merkabah) gizemciliğine kadar geri götürülebilir. Merkava gizemciliğinde temel uğraş, Eski Ahit'te peygamber Ezekiel'in düşlediği "ilâhî taht" ya da "araba" (merkava) hakkında derin düşüncelere dalmak ve bu sayede coşku içinde kendinden geçmektir.

VII. ve XII. yüz yıllar arasında uygulama alanı Filistin'den Babilonya'ya kayan ve yoğun biçimde Gnostik inançların etkisi altında kalan Merkava gizemciliğinde asıl amaç, Tanrı'nın tahtını ve göksel düzeni düşleyebilmektir. Gizemci Merkava yazımında, coşku içindeki ruhun yükselişi, düşman meleklerle dolu "yedi küre"yi ya da "yedi gök katını" aşmak için yapılan tehlikeli bir yolculuk olarak tanımlanmaktadır. Ruhun bu yolculuktaki amacı, merkava'nın üzerinde bulunan ilâhî tahta ulaşmaktır.

"Tzenu'im" adı verilen Merkava uygulayıcıları, özel ahlâk niteliklerine sahip olan az sayıda seçkin kişilerdi ve sürekli oruç tutarak kendilerini gizemci deneyimlere hazır tutmaları gerekliydi. Bu seçkinlerin yapacağı başarılı bir düşsel yolculuk için her şeyden çok "mühür" olarak tanımlanan bazı büyülü sözlerin ve formüllerin kullanımı zorunluydu. Bu büyülü sözler, her bir gök katının kapısında bekçilik yapan melekleri yatıştırmak için gerekliydi. Hatalı bir "mühür" kullanımı, önemli yaralanmalara, hattâ korkunç ölümlere yol açabilirdi.

Talmud'a göre, Merkava uygulamasına kalkışan dört kişi arasından biri ölmüş, diğeri delirmiş, öteki dinden çıkmış ve yalnızca Rabbi Akiba ben Josephgerçek bir düşsel deneyime nail olmuştur. Merkava uygulayıcıları kimi zaman "Doğaüstü Dünyanın Gezginleri" olarak da adlandırılırlardı. Bu gizemci akımın en eski iki yazımsal kaynağı; Rabbi Akiba'ya ait olduğu sanılan "Küçük" ve Rabbi Ishmael benElisha'ya ait olduğu sanılan "Büyük" metinlerdir. Ayrıca, "Enoch'un Kitabı" ve Tanrı'nın oldukça abartılı antropomorfik (insan biçimli) betimlemelerini içeren "Shi'ur Qoma" (İlâhî Boyutlar) adındaki metinler de Merkava geleneğine aittirler

Bu Blogda Ara

1 Mart 2010 Pazartesi

Realitenin Hissedilmesi

Realitenin Hissedilmesi
Üst Güç’ün İfşası, O’nu Hissetmek ve Onunla Birleşmek
Kabala’nın Bilgeliği ‘’almanın bilgeliği’’ şeklinde adlandırılır, çünkü o Yaratan’ın ifşası
hakkında konuşur – Üst Kuvvet’in ifşasını alma yolu hakkında, O’nu hissetmek
hakkında, O’nu görmek hakkında, ve Onunla birleşmek hakkında.
Biz bu bilgeliğin içinde tutulan bilgiyi, bizler gibi bu dünyada yaşayan ve birden bire bu
dünyadan daha yüce birşey onlara ifşa olmuş insanlar sayesinde alırız. Öyle ki onlar da
bunu gördükleri ve hissettikleri şeyi kaydetmeye başlamışlardır. Hisleri ölçmeye
başlamışlardır, incelemeye ve onlara geri dönmeye. Çok yavaş bir şekilde onların
notları kitaplarda toplanmaya başladı ve bu kitaplar artık Kabala’nın Bilgeliği’nin
temelini kapsamaktadır.
Bizler Kabala çalışmakla meşgul olduğumuz sırada, ‘’Saran Işık’’ denilen özel bir tür
gücü çekiyoruz. O ışığın yardımı ile biz aynı zamanda onlar gibi daha geniş, yüce
gerçekliği görebildiğimiz bir duruma erişebiliriz. Bu gerçeklik bizim kim olduğumuzu
anlamamıza yardım edecektir, nereden geldiğimizi, nereye gittiğimizi anlamamıza da –
ve “hayatımızın amacı nedir?’’ sorusunda bize cevap verecektir.
Ders 1
Kabala’nın Bilgeliği Nedir?
· Neden Kabalistler her birimizin Kabala’nın Bilgeliğini çalışmamızı içtenlikle
isterler?
· Ruh nedir? Nasıl gelişir?
· Bizim dışımızda var olan birşey var mı, yoksa bu sabit bir hayal mi?
· Kabalistler kimdir?
· Kim olduğumuzu bilmemiz nasıl mümkün, nereden geldiğimizi ve nereye
gideceğimizi?
155’inci maddede, Talmud Eser Sefirot (On Işığın Çalışması)’na Giriş kısmının sonlarına
doğru Baal HaSulam (Rav Yehuda Aşlag) şöyle yazmıştır:
‘’...Bu nedenle sormak zorundayız: neden Kabalistler herkesi Kabala’nın Bilgeliğini
çalışmaya mecbur etmiştir? Doğrusu burada önemli birşey var, halka tanıtılmanın
değeri: burada görkemli, paha biçilemez bir çare var...’’
Hangi paha biçilmez çare? Ve o hepimizin bir ruha sahip olduğunu açıklamıştır. Ve bu
ruh hepimizin içinde uyur şekilde bulunmaktadır.
Ruhu uyandırmak ve açmak için, ruhu geliştirmek zorundayız böylece o yukarıdan
gelen Üst Işık’ı içine çekebilir. Ruhun ilerlemesi Üst Işık’ın etkisiyledir. Bugüne kadar
yeterli gelişmememizin sebebi, Üst Işık’ı kendimize çekmemiş olmamızdır.
Şimdi bunu yapmak için hangi yöntemi kullanmalıyız? Çalışırken, özellikle önümüzde
iki saat boyunca Üst Işık’ı çekmek için çabalamalıyız. Bu basit bir şekilde yapılır: neden
çalıştığımızı ve öğrenmemizin amacını unutmayacağız. Bu sadece yazılanı bilmek ve
benim açıkladıklarımı anlamak değildir, ama aynı zamanda onu yaşamak, ona ulaşmak,
ve onun içinizde çalıştığını hissetmektir – çünkü bizim konuştuğumuz tek şey içimizde
ne olduğudur.
Kendimizin dışında var olan tek şey yukarıdan olan Üst Işık, Yaratan; ve bizim hayal
edebileceğimiz herhangi birşey – hepsi, kendisinin içinde.
Manevi dünyalar, bu dünya, aklımıza gelebilecek herşey, hepsi, kendimizin içinde
bulunur, bizim içimizde. Ve eğer bize, kendimizin dışında birşeyler var gibi gelirse, bu
sadece hayaldir. Herkes daha sonra ödüllendirilecek ve üst dünyalardan bu şeyleri
görecektir, öyle ki gerçekten herşeyin insanın içinde bulunduğunu görecektir.
İlk olarak: çalışırken, hepimizin büyük bir grup olduğunu düşünün, aynı biçimde olan
ve özel bir grup. Bizim tek büyük bir arzumuz var, büyük bir kap, biz bunun yardımı ile
büyük manevi Işık’ı çekiyoruz. Ben burada bu oluşumun somutlaşmasını olanaklı
kılmak için bulunuyorum, ben bunu destekliyorum, ben bunu senin için yapıyorum, ve
sen de bir hoşluk, hepimiz için rahat bir atmosfer yaratmak için çabalamalısın.
Yukarı’dan çok büyük bir güç almak üzere olduğumuz bilmek önemli, bu güç bizim
ilerlememize ve maneviyat merdivenine tırmanmamıza yardım edecek. Ondan sonra
bunu hissedecek ve göreceksiniz. Bu en önemlisi.
Ayrıca, belirli bir kitap kullanmayacağım ve size kaynaklarımın ne olduğunu
söyleyeceğim. Ama işin doğrusu, nereden geldiği önemli değil. Benim amacım size
temeli vermek, ve her seferinde kitaplardan farklı kısımlar kullanacağım.
Dersin sonunda muhakkak ki sorular olacak ve herkesin bir cevaba kavuşacağını
umuyorum. Eğer olmazsa, daha sonra cevaplarım, internet aracılığı ile veya bir sonraki
ders sırasında.
Biz, sizlerin bu derslerle öğrendiğiniz bilgiyi nasıl elde ettik?
Biz de bunları, bizim gibi bu dünyada yaşayan ve birden bire bu dünyadan daha yüce
birşey ifşa olmuş insanlardan öğrendik. Onlar duvarların ötesinden görmeye başladılar,
insanların, yaşadıkları yerlerin – mağara içlerinden, çadır içlerinden, belki de
saraylardan. Onlar bu dünyanın dışında birşey görmeye başladılar ve gördükleri ile
hissettikleri her ne olursa olsun bunları yazmaya başladılar.
Bu hissi ölçmeye başladılar, incelemeye ve sürekli olarak analiz etmeye başladılar.
Kısaca söylemek gerekirse, bunun dışında tamamen yeni bir dünya keşfetmeye
başladılar. Yavaşça izlenimlerini kitaplarda topladılar, ve bu kitaplar Kabala’nın
Bilgeliğinin esası haline geldi.
Kabala’nın Bilgeliğine, “Kabala’nın Bilgeliği’’ denmesinin sebebi ise onun Tanrısallığın
ifşasından bahsetmesi. Üst Güç’ün ifşasının nasıl alınacağından ve O’nu nasıl
hissedeceğinden, görüleceğinden, ve O’nunla nasıl birleşeceğinden bahseder. İşte onlar
bunun hakkında yazdılar, ve bize bıraktıkları da bu.
Neden yazdılar? İlk başta başardılar, sonra da yazdılar. Hesapladılar, bütün
tecrübelerini tekrarladılar, ve gerçekten birbirleriyle kitapları aracılığı ile konuştular.
Ancak, onların yazdıkları sadece Üst Dünya’nın hissine ulaşan kişiler tarafından
anlaşılabildi.
Ve onların yazdıkları şeyleri çalışarak, biz Saran Işık’ı alıyoruz. Biz düşünürken ve
Saran Işık’ı kendi üzerimize çekmek ve ondan keyif almak için beklerken, sonrasında
onun da yardımı ile onlar gibi görmeye başlayacağımız, daha büyük ve üst bir
gerçeklik göreceğimiz bir duruma erişebiliriz. Ve ayrıca bu gerçeklik bizim kim
olduğumuzu bilmemize, nereden geldiğimizi ve gelecekte nereye doğru gittiğimizi
bilmemize yardım edecektir.
Yani Kabala’nın Bilgeliğini ve Kabalistler tarafından yazılan kitapları çalışarak, biz iki
etki gözlemleyebiliriz: ilk olarak bir Kabalist kendi bilgisini, okuyabilen ve yazarın
bulunduğu yerlerden geçmiş – yukarı çıkmış, aşağı inmiş, tıpkı kendi gibi – başka bir
Kabaliste aktarır, kısaca söylersek kitaplarda tarif edilen durumların aynılarını
gerçekten yaşamış ve deneyimlemiş kişiye.
Üzerimizdeki ikinci etki ise: şimdilik ondan Saran Işık olarak keyif almamızdır. Onun ne
olduğunu anlamadan, bizi geliştirecek olan ve bizi Kabalistlerle aynı konuma
yükseltecek olan gücü kendimize çekmek için çabalarız.
Bu nedenle, gerçekten özel güçleri, büyük güçleri olan bu çeşit kitaplardan okumak
harcanan emeğe değer. Her ne kadar Kabala hakkında yazılmış çok fazla kitap olsa da,
biz hepsini okumayız (her türlü dilde ve pek çok formda yazmış olan çok sayıda
Kabalist vardır). Ancak, biz özel kitapları alırız, Düzelmenin sonundaki seviyede, çok
yüksek bir basamakta olan kişiler tarafından yazılanları. Üstelik, bu kitaplar özellikle
bizim için yazılmışlardır, Engelin altında olup da onun öteki tarafına geçmek isteyenler
içindir. Neticede, o kitaplardan çok fazla yok: Kutsal Ari’nin kitapları, Ramhal’ın
kitapları (bu yazılanları biz henüz çalışmadık, çünkü o çok özel bir lisan ile yazmıştır, en
azından dış lisan bunun gibi yazılmıştır) ve Baal HaSulam’ın kitapları.
Altıcı His
· Altıncı hisleri ile doğmuş insanlar var mıdır?
· Bir Kabalist ile falcı veya özel ruhsal güçlere sahip insanlar arasındaki fark
nedir?
· Nostradamus ruhani bir insan mıydı?
· Yarının kötü olacağını bilmek mi yoksa, farklı bir “yarın’’ yaratacak gücü
almak mı tercih edilir?
Altıncı hisleri ile beraber doğmuş insanlara ne olur?
Gerçekte, altıncı hisleri ile doğmuş insanlar diye birşey yoktur. Duyarlı, alır insanlar
vardır, bu kişiler doğumdan itibaren saftırlar, örneğin Rusya’daki Boff Lessing. Kendisi
Polonya’dan çok bilinen bir Yahudi’dir, eskiden tiyatrolarda ve her türlü yerde sahne
alırdı. Bir kişinin bütün geleceğini ve bütün geçmişini anlatabilme yeteneği vardı.
Önceden, ne zaman öleceğini gün, zaman vb. olarak öngörmüştü. Bu gerçekler geniş
bir alanda kabul edilmiştir ve tarih genelinde böyle çok sayıda örnek vardır. Ama bu bir
Kabalist olmaktan farklıdır. Hristiyanlarda da Nostradamus gibi kahinler vardır. Ruhsal
(psişik) yetenekler bir kişinin manevi seviyesini göstermez. Bu saflıktan gelir, altıncı
hissi açmadan, ruhun saflığından gelir.
Biz kendimizi sadece duygudan oluşan siyah bir kutu ile karşılaştırabiliriz. Öyleyse bu
beş açıklık ile, ruhlar bu dünyayı hissediyor, ve arıtılmış hale geliyorlar. Ruhun bu
kabuğunun içinde, belirli bir miktarda kabalık var, ve bu çok hassas, çok arıtılmış, biz
ışık sayesinde hissederiz onun çevresindeki bütün ışık, ki buna Saran Işık denir.
Dolayısıyla, bunun olan şeyleri ve olacak şeyleri ileten belirli bir duyarlılığı vardır.
Genelde bu sezişler bu dünyayı aşamazlar. Bu da demek oluyor ki, o size sadece bu
dünyada ne olduğunu ve ne olacağını söyleyebilir. Geleceği tahmin edebilir ve her türlü
enerjiyi veya benzeri şeyleri kullanarak insanlara yardım edebilir – bizim dünyamızda
her türlü teknik vardır. Ama onlar insanları yukarı yükseltmezler, insan oğlu
seviyesinden Yaratan’ın seviyesine. Bir bütün olarak ele alındığında kişiye
verebilecekleri sadece dünyasal, biyolojik varlığı hakkında biraz bilgidir.
Bu hayvanların yarın ne olacağını hissedebilmesine benzer. Onlar doğal fenomenleri,
depremler, kasırgalar ve fırtınalar gibi şeyleri gerçekleşmeden bir kaç gün önceden
tahmin edebilirler. Bu özellik aynı zamanda bizim bedenimizin de içindedir, bazı
insanlar diğerlerinden daha hassastırlar. Örneğin, toprağa yakın yaşayan bir bedevi, bir
şehirliden daha çok doğayı hisseder.
Bizler de bundan bin veya ikibin yıl önce bunu sezebiliyorduk, ama bugün teknolojideki
gelişmeler, bütün teknikler ve bilimsel ilerleme nedeni ile o duyarlılığı kaybetmiş
durumdayız.
Başka kelimelerle söylemek gerekirse, bazı şeyler vardır ki altıncı his ile ilgili
değillerdir. Ben bunlarla ilgili değilim çünkü bana yardım etmiyor. Daha fazla veya daha
az bilsem bile yaşayacağım eninde sonunda öleceğim ve bundan birşey çıkmayacak.
Daha az bilmek daha iyidir derler... o yüzden biz de kendimizi onunla meşgul
etmeyeceğiz. Beş duyunun bu dünyasından daha geniş ve “altıncı his’’ diye adlandırılan
hissi ortaya çıkarmak için, dışarıdan yardıma ihtiyacım var. Soru şu – onu geliştirmeye
başlamak için uyanışın yukarıdan olmasını mı beklemek zorundayım?
Çok güzel bir soru! Ben Yaratan’dan, engelin (Mahsom) altındaki bir seviyeye indim,
kendimi yaşayan bir insan gibi hissettiğim yere. Ben bir kutunun veya beş hisli bir
kabın içinde yaşıyorum. Şimdi neyin meydana gelmesi lazım? Altıncı hissin gelişmesini
başlatacak özel birşeyin birden bire başıma gelmesi mi gerekiyor? Benim gibi yedi
milyar insan var – yürüyen ve konuşan kutular. Herkesin bir “Reshimo’’su var, gelişmek
için bekleyen manevi “gen’’i. Eğer biz yedi milyar insan bağlanırsak, boyut, güç ve
yoğunluk olarak değişiklik gösteren manevi “gen’’lerden birleşmiş bir zincir
oluşturabiliriz.
Bunun devamında da hangi genlerin insanın içinde harekete geçip konuşmaya
başlayacağını belirleyen bir sıra var. Örneğin, siz zaten bugün burada oturuyorsunuz.
Ancak, komşunuz hala elinde birası ile televizyon karşısında oturuyor ve buraya bir
veya iki yıl içinde varacak. Onun içinde konuşması bir süre sonra olacak. Bu neye
bağlı? Bu yukarıdan gelen Işık’ın sürekli büyümesine bağlı. Ayrıca, şu anda orada
oturan dünyadaki bütün insanlar, tıpkı sizin gibi, bu Işık’ları çekiyorlar. Bunu yaparak
bu dünyada bir atmosfer oluşturuyorlar, ki bu atmosfer ile daha çok ve daha çok insan
çekiliyor, ve hissediyor. Sizler şimdiden başkalarının içinde de uyanan bu manevi
genlere imkan veren çevreler oluşturuyorsunuz. Onların zamanı gelmiş olmasa bile,
gene de bugün onlar uyanacaklar, çünkü siz bu dünyanın üzerine ek bir aydınlanma
çekiyorsunuz. Öyleyse sizler – bizim dediğimiz şekilde – zamanı hızlandırıyorsunuz.
Ben saran çevreyi bütün duyularım ile hissediyorum. Altıncı his olmadan bu dünyadaki
bütün zevkleri arzuluyorum. Bu altıncı his, manevi gen, kalpteki nokta veya manevi
ruhun başlangıcı – sadece Manevi Işık’ı hissediyor. Onun istediği bu; o bunun özlemini
çekiyor. Öyleyse sizi şimdi buraya getiren bu arzu, ve siz burada Işık’ın tadını
alacaksınız. Bu aydınlanma ile, arzu yavaşça büyümeye başlayacak, ve daha sonra
biraz daha gelişecek.
Yardımı ile hissettiğiniz bu altıcı his, bu ruh diğer beş duyunuzun toplamından daha
güçlü hale gelmeye başlayıncaya kadar büyür. Bu altıncı hisle hem fikir olduğunuz ve
onunla özdeşleştiğiniz aşamaya geldiğiniz zaman, yalnızca onunla yaşamak
isteyeceksiniz. Bunu başardığınız anda, bütün ruhunuz yukarı çekilir. Ancak, bu
dünyada yaşamaya devam edersiniz bunun tek sebebi ise kişinin fiziksel bedeninin var
olmak zorunda olması ve temel ihtiyaçlarını karşılaması gerekmesidir. Ama bir kere
bütün ruh yukarı yükseldi mi, o anda altıncı kanal sizin için açılmıştır. O andan itibaren
serbest giriş izniniz ve sınırsız duygunuz var. Bunun anlamı kişinin engeli geçtiği veya
engelin o kişi için artık mevcut olmadığıdır.
Ve çalışma aracılığı ile ve çalışma sırasında, sürekli onun hakkında düşünmeliyiz. Ne
çalıştığınız önemli değil. Her türlü şeyi çalışacaksınız, tamamen ona bağlanmak da şart
değil. Dünyaların inşası hakkında öğreneceğiz ve her türlü şey orada yapılacak, ki buna
her zaman konu ile çok ilgili olmayan detaylar da dahil.
Kabalistler bu şeyler hakkında bize yazabilirlerdi, ama bir sebepten dolayı yazmadılar.
Onlar bize yüz binlerce cilt yazabilirlerdi. Aslında, bizde oldukça fazla var: “On
Sefirot’un Kitabı’’nın altı cildi hiç de zayıf değil. Ama Kabalistler neye değindi, ve ne
yaptılar? Onlar bize işaret etti, bize sadece bir çeşit dönüm noktası olacak yerler
hakkında yazdılar, öyle ki bu yerlerde bizim için özel olan Saran Işık’ın kaynakları
birikiyor. Ve işte bu nedenden dolayı onların bizim için yazdıklarını çalışmaya değer.
Aslında birinin ne kadar çok bildiği önemli değil. Siz onların öteki tarafına geçiyorsunuz
ve ondan sonra Işık’ı çekiyorsunuz. Ve eğer gerçekten Işık’ın sizin üzerinize düştüğü
yerlere varma niyeti ile düşünüyorsanız, o zaman – gerçekten – ortak bir
çalışmadasınızdır, ve sonrasında o yardım olarak gelir.
Ve bizi takip ederek, milyarlarcası gelecek.
Engeli geçmiş biri nasıl hisseder?
Bu gerçek bir sorun. Bana gelip şöyle diyenler oldu – “Ben çoktan sonsuzluktayım.
Bunun gibi bir çokları var – bu ciddi bir iş değil.’’ Eğer biri böyle söylerse, böyle
hissediyordur. Bu onun hissi yanlıştır, tamamen başka bir meseledir, ama bunu ona
nasıl ispatlayabilirsiniz? O böyle hissediyor. Bazen öyle insanlara bakmak ve onlara
gerçeği söyleyip söylememem gerektiği konusunda düşünmek zorunda kalıyorum. Öyle
tatlı bir hayal ile yaşamak, oldukça iyi. Ve aslında bununla ilgili şöyle yazar – “körün
önüne bir engel koymayın’’. Anlamı – eğer biri görmüyorsa, onun önüne onu
tökezletecek ve düşmesine neden olacak bir şey koymak yasaklanmıştır. Ama ya eğer
gerçekten yanlış çevrede, çok uzak bir yerde yaşıyorsa... Şimdi, örneğin, ben
Avustralya’ya davet edildim – orada Kabala çalışmak isteyen bazı kişiler vardı. Diyelim
ki orada destek olmadan öyle yaşayan biri vardı, onun hiçbir şeyi yoktu, bizim
kitaplarımız vs. Ben ona cehennemde olduğunu anlatmaya başlamalı mıyım, daha
hiçbir şeyi bilmeye başlamadığını, ve nerede olduğunu bile anlamadığını... bu büyük
bir soru.
Öyleyse gerçekten nasıl bileceğiz? Tıpkı o kişinin yanlış olduğu gibi, ben de yanlış
olabilirim. Ve bunun tam tersi de var – insanlar bana “Ben kimim? Ben neyim? Ben
hiçbir şeyim’’ diye ağlayarak gelebilir. Ve gelmeyebilir. Belki onlar çoktan iyi bir
derecedeler, ve hissetmiyorlar mı? Bu kesinlikle bir sorun.
Maneviyatta yaşamayan bir insana, maneviyatın ne olduğunu anlatmak imkansızdır,
çünkü basitçe söylersek onun algılayacak araçları yoktur. Bu kör bir kişiye gökyüzünün
rengini açıklamaya çalışmak gibidir, veya sağır birine bir tür sesi açıklamak gibi. Eğer
bu duyumu bilmiyorlarsa, nasıl anlayabilirler ki? Ve başka birşey daha: maneviyatta
olan biri, gerçekten orada olduğunu nasıl bilebilir? Kitaplarda okudukları vasıtasıyla
bilir ve bu onun için gerçek hayat olmaya başlar. Bunun anlamı kişinin onun içinde
yaşayabileceğidir, tıpkı bizim bu dünyada yaşadığımız şekilde olduğu gibi. Bu demek
oluyor ki eğer ben harekete geçersem, eğer ihsan edersem – tepkiyi hissederim. Onu
tam olarak ölçebilirim, aynı bu dünyada “mezura’’ kullandığım gibi. Hissettiklerim,
benim aldığım, kim ile birlikte çalıştığım, hangi şekilde çalıştığım, Yaratan, Üst Güç ile
ne tür bir ilişkim olduğu. Kısacası, insan bulutlarda yüzmüyor... Eğer iki Kabalist
konuşuyorsa, onlar ortak bir dil kullanıyorlardır. Ama eğer içlerinden biri saklanmak
istiyorsa, o zaman o diğerinden saklanır. Bu onlar her zaman birbirleri görüyorlar
demek değildir. Altıncı His ile, Yaratan bilgisi ile çalışmada daha pek çok şey var,
basitçe ben sizin zihninizi karıştırmak istemiyorum. Bunun hakkında yavaşça
konuşacağız ve mümkün olduğunca çok konuşacağız, ben anlatacağım ve bu şekilde
anlaşılacak.
Şimdi için sadece tek birşey söyleyebilirim: Kabala’yı doğru yolla öğrenen biri için, Baal
HaSulam’ın ve Rabaş’ın öğretileri ile öğrenen biri için, bir hayal içinde yaşamak ve
kendini sonsuzlukta hayal etmesi, manevi dünyalarda havalarda süzülmesi ve
hayaletler ile tanışması imkansızdır. Bizim işimiz oldukça tekniktir, kesindir, ve yöntem
oldukça pratiktir. İki bacağı ile kişi yeryüzünde ayakta duruyor ve gerçekte bütün
güçlerini kullanmak zorunda. Bu dünyada sahip olduğu bütün imkanlara ihtiyacı
olacak, olumlu özelliklere ve daha az arzulanan özniteliklere. Sadece bu çaba
sayesinde kişi Yaratan’ın ifşasını kazanabilir. Öyleyse bulutlarda süzülme fırsatına sahip
değil; aksine, her zaman kendisini toprakla bağlantılı hissedecek.
Reşimot (Hatıralar - İzler) Sistemi – Yazılımın Gelişimi
 Saran gerçek hissi benim içimde nasıl inşa edilmiş?
 Reşimot sistemi – vasıtasıyla geliştiğim iç yazılım – nedir?
 Üst Işık’ın bizim üzerimizdeki etkisi nedir? Bu değişir mi, yoksa gelişen şey ben
miyim?
 Manevi Dünya’ya doğru yükselirken, bu dünya ile nasıl bağlı oluyorum?
 Çalışmam sırasında ne hakkında düşünmem yararlıdır?
Siz herşeyin kişinin içinde olduğunu, ve dışında hiçbir şey olmadığını
söylediniz
Biz, kişinin hissettiği herşeyi kendi içinde hissettiğini söyledik. Bütün bilgi bize
dışarıdan geçiyor. Üst Işık bize giriyor, ve biz onun dışında hiçbir şey hissetmiyoruz.
Ama bu ne anlama geliyor? Bizim hissettiğimiz herşey, Üst Işık’ın bizim beş duyumuz
ve sinir sistemimizle nasıl etkileşimde olduğu. Bizim duyularımızda bir etki meydana
getiren bu. Bilgi bu duyusal reseptörlerden zevk merkezine gidiyor, ve son olarak ta
bizim bütün bu bilgileri topladığımız ve “birşeyler’’ hissettiğimiz, bazı etkiler oluşan
zihnimize gidiyor. Bu etki dışarıda ne olduğuna bağlı değil. Bu bizim içeriden nasıl inşa
edildiğimize bağlı.
Bizim içimizde bir tür yazılım var veya hatıra – Reşimot. Bu Reşimot tıpkı bir sarmalda
olduğu gibi benim içinde var olmuş durumdalar, ve her bir anda benim değişmeme
sebep oluyorlar. Ben bütün bu Reşimot içinden geçiyorum, ve eğer ben her noktayı
kendi içinde çözersem, onun da içinde her türlü Reşimot’un bulunduğu büyük bir
sarmal olduğunu göreceğim. Benim iç durumumu veren bu, ve sonrasında da ben her
zaman içten değişiyorum. Ve içten değişmem nedeniyle de, anlaşılan o ki dışarıdan da
değiştiğimi hissediyorum. Ama dışarıdan olan hiçbir değişim yok. Bütün dönüşümler
yalnızca benim iç hatıralarımda oluşuyor. Sonrasında dünya bana dönüyormuş,
değişiyormuş gibi gözüküyor ve ben etrafımda neler olduğunu görüyorum. İşte bu
nedenden dolayı bizim dünyamıza – hayali dünya deniyor, çünkü herşey bizim hayal
gücümüzde oluyor. O, bu dünyanın dışından gelen, bunu yakalıyor, dışarıdan hissediyor
ve ne kadar basit olduğunu görüyor. Ancak, siz onun dışına çıkana kadar, bu fikir
anlaşılamaz. Ben bu Reşimot aracılığı ile devamlı olarak dönüştüm, ve ondan sonra
bana öyle geldi ki üzerime basınç uygulayan bu Üst Işık’ın kendisini değiştiriyor, ne var
ki aslında O yalın ve değişmez.
O’nun basıncı yalın ve değişmez ne anlama geliyor?
Onun basıncı sadece tek bir amaca yönelmiş durumda – bizi Son Islaha getirme. Son
Islah’ın anlamı ise kişinin kendisini Yaratan’ın seviyesine yükseltmesi ve Yaratan ile eşit
olmaktır. Ve ne zaman ki biz beş duyumuz ile Üst Işık’tan bu etkiyi alırız – işte o
zaman değişiriz. Bu değişim nesilden nesle, yıldan yıla ve reenkarnasyondan
reenkarnasyona olur. Bizim bundan önceki reenkarnasyonlarımızda daha saf
arzularımız vardı. Şimdi bizler daha benciliz, daha kaba ve daha az arıtılmış
durumdayız. Bu hatıralar bizim içimizde oluşum için gereken bütün zorlamaya sebep
oldular – teknolojide, kültürde – herşeyde – olan bütün başarılar. Bu dünyanın
görünümüne nazaran.
Ruha neyin ait olduğu gibi – ki bununla aynıdır – biz kalbimizde bu noktaya sahibiz, ve
bu da aynı hatıralara sahip. Kalbin noktasındaki hatıralar, beş duyunun sahip olduğu
hatıralardan farklıdır. Bunun sebebi ise onların ruhun Yaratan’dan Engel’e gidişinden
olan yoldan gelmesidir, bu dünyaya kadar olan bütün o yoldan. Bütün bu yol, bu iniş
sayesinde, şimdi bu izler benim içimde, tıpkı bir gende olduğu gibi. Bütün bilgiler,
sonsuz detaylar (biz onun hakkında çok az öğreniyoruz, özellikle de Beit Şaar
HaKavanot – Niyet Kapısındaki Kulübe - kitabında). Bu izler devamlı olarak
yenileniyorlar, ben durumdan duruma sürekli değişiyorum ve benim içimde bir tür
compact disk var, bütün bu bilgileri tarayan. Ben içten sürekli olarak değişiyorum, ve
dolayısıyla bana öyle geliyor ki Üst Işık, Yaratan da değişiyor ve benim üzerimde farklı
yollarla işliyor. Ama aslında, Işık’da hiçbir değişiklik asla yok, O mutlak hareketsizlikte,
Onun bana kullandığı basınç ise değişmez ve sabit – sadece beni O’nun derecesine
yükseltmek için.
Diyebiliriz ki, bir aşamada biz altıncı hissi geliştiriyoruz ve engeli geçiyoruz. Benim
içinde çalıştığım bütün bir dünya var ve orada karşılıklı tepkiler var. İşin aslı, bu
dünyada yaşadığım süre boyunca, yanlış bir gerçeklikte yaşadığımı gözlemleyebilirim.
Altıncı hissi geliştirirken, bu dünya ile nasıl bağlı oluyorum?
Bu aynı zamanda daha önce söylediğim ile bağlantılı, o da bizlerin – Baal HaSulam’ın
yöntemini öğrenenler – iki bacağımız da yerde. Sorun, aslında, ne? Herhangi bir
zaman eleştirmek, düşünmek veya bizim içinde olduğumuz pozisyondan gerçek ile
bağlantı kurmak yasaklanmıştır. Yani, eğer ben, şu anki mevcut halimle – hala bir
hayvansam (“hayvan’’ burada bir hayvan ile aynı duyulara sahip olduğum
anlamındadır. Bu terim aşağılayıcı bir tarzda kullanılmamıştır, ben durumu
açıklıyorum). Görme, duyma, koklama, tatma, dokunma – bunlar aracılı ile yaşadığım
beş duyu – gerçi kitaplar okudum ve onlarla ilgili şaşkınlıkla doluyum. Ben var olmak
ve algıladığım dünya ile kendimi içinde bulduğum dünya ile bağlantıda olmak
zorundayım. Yani, benim bu dünya ile olan ilişkim aldığım bilginin miktarı ile
belirleniyor.
Ben altıncı hissi geliştirmediğim sürece ve onun aracılığı ile yaşamadığım sürece,
benim için bu his sayesinde dünya ile bağlantı kurmak yasaklanmıştır. Böyle olmasının
sebebi ise basitçe benim Üst Işık ile birlikte olmamam ve temas halinde bulunmamam.
Yine de altıncı his aracılığı ile neden bu tarzda bağlantı kurmaya başlamalıyım? Ben
sadece bunun hakkında öğreniyorum, benim için hala teorik durumda. Yani – ben Üst
Işık ile başa çıkmak için perde (Masah) adı verilen manevi bir kap almadığım sürece –
kendim, Üst Işık ve ortadaki perde, ki bu bizim aramızdaki bağlayıcı faktördür – benim
manevi bir davranışta bulunduğumu düşünmem yasaklanmıştır. Her zamanki gibi bu
dünyada hareket etmek zorundayım, herkes gibi.
Ben sizin Üst Dünya ile bir ilişkiniz olması gerçeğinden bahsediyorum, ve
sizin de söylediğiniz gibi – siz orada hayali bir gerçeklik keşfediyorsunuz.
Hayır, hayır, hiç de öyle değil! Üst Dünya’da ben hayali bir gerçeklik keşfetmiyorum. Ne
zaman ki ben Üst Dünya’nın hissine geçiyorum, o zaman beş duyum ile algıladığım
gerçekliğin hayal olduğunu anlıyorum.
Bununla nasıl ilgili oluyorsunuz?
Ben farklı bir tarz ile ilgili oluyorum, böyle olmakla beraber ben bu gerçekliği
hissetmeyi durdurmuyorum. Ben onunla altıncı hissimle de birlikte bağlantı kurmaya
başlıyorum, tıpkı aynı kaynaktan geliyormuşçasına. Bunun hakkında iler ki zamanlarda
biraz daha konuşacağız, öyle ki bu basit bir kavram değil. Eğer onu yaşarsanız,
sonrasında herşey size kolay gelecektir – bu böyledir.
Ama bunu tek bir hisle yaşayan birine açıklamak, demek istediğim altı his yerine beş
his ile yaşayan, neredeyse imkansız. Bu nedenle Kabala’ya “gizli bilgelik’’ deniyor,
çünkü herşey bizden gizlenmiş durumda; hatta şu anda içinde olduğumuz durum bile
bizden gizlenmiş durumda: onu bile tam olarak teşhis edebilecek durumda değiliz.
Altıncı hissi kullanarak bir hata yapmak mümkün mü?
Böyle bir olasılık yok, ve nedenini açıklayacağım. Biz kendimizi bu dünyada buluyoruz,
hiçbir hazırlığımız olmadan: ben doğdum; annemden doğarak hemen annemin ellerine
geldim, annemden anaokuluna; anaokulundan okula, ve böyle devam etti. Biz bu
büyük dünyada yaşıyoruz ve kendimiz oldukça küçüğüz. Biz hiçbir şey anlamıyoruz
ama burada her türlü destek sistemi var: anne, baba, toplum, sosyal güvenlik, bize
yardım eden her türlü şey. Ve sonrasında bizler var olabiliyoruz, hiçbir şey bilmediğimiz
ve kavramadığımız halde. Bir hasta kişi ile on kişi birden ilgileniyor. İşte biz bu şekilde
bir insan topluluğu oluşturuyoruz, ve bizim bunu yapmak için zihinsel hazırlığımız var.
Bunu biz bulmuşuz, icat etmişiz gibi bir durum değil, bu Doğa var olduğundan beri bizi
bunu yapmaya zorluyor. Bu sadece bu dünyanın çerçevesinde mümkün.
Maneviyatta ise yasa tam tersidir – kap Işık’tan önce gelir. Yalnızca nerede olduğumu
ne kadar iyi bilirsem, en çok doğru hareketi nasıl olarak yapacağımı bilirim, en uygun
şeyi, hata yapmama gücüne sahip olacak mıyım, ve anlama, kendime faydam olacak
mı, Yaratan’a ve de diğer ruhlara. Sadece bu ölçümde, sadece bu parçada, bu kısımda
ben giriş yapabilirim ve Üst Dünya’yı hissedebilirim, ve tamamen kendimi hazırladığım
şekilde davranabilirim. Ve geri kalanlar benden sımsıkı kapalı durumda. O kapalı ve
ben hiçbir şekilde onu hissetmiyorum. Hatta var olduklarını bile kavramıyorum. Üst
Dünya’ya öylesi bir girişte.
Ben bir sonraki adıma tırmanmadan önce, kendimi bu seviyede var olan herşey ile
donatmak zorundayım, herşeyle: güç ile, anlayış ile, akıl ve kalp olarak adlandırılanlar
ile. Bu nedenle hata ihtimali yok. Kapları kırmak, İlk İnsan’ın günahı, İlk Tapınak’ın
Yıkımı vb. hakkında çalıştığımız herşey, bunların hepsi bu yeri, yıkım yerini bizim için
hazırlamak için yukarıdan aşağı genişlemeden yapıldı. Böylece sonradan biz onu, bütün
bu kırılmadan toplayabiliriz, bütün o kırık kaplardan ve tekrar yükseltebiliriz.
Ama bizden yukarı doğru, hiçbir yanılma veya zarar verme ihtimali yok – bu Yasa.
Tekrar, bunun sebebi kapların Işık’tan önce gelmesi. İlk olarak benim güce sahip
olmam gerekiyor, gücün miktarına bağlı olarak ben hareket etmeye başlarım. Burada
endişelenmeye gerek yok.
Ben Işık’ı sürekli çekiyor olma düşüncesinden rahatsızım.
Eğer sürekli Işık’ı çektiğini düşünmekten rahatsız oluyorsan, o zaman onun hakkında
düşünme, çekme. Ben size yakın olmayan kelimeler ile tanımladım, senin nasıl
hissettiğin her birimizde de olduğu gibi farklı bir şekildedir.
Ben teknik bir insanım ve Kabala da teknik terimler ile konuşuyor. Alma İsteği
hakkında konuşuyor. Alma İsteği nedir? - Zevk alma arzusudur, ihtiyaçları karşılama.
Biz bu boşluk hissini doldurmaktan bahsediyoruz, çok, az, çeyrek, yarım, vesaire.
Çeyrek doldurulmuş, yarım dolu. Bunların hepsi hislerle alakalı. Bu nedenle biz o yada
bu şeye karşı olan hislerden bahsetmiyoruz, ne tarzda, hangi nüanslar. Bizim bunun
için bir lisanımız var, sadece bu dil oldukça kaba, teknik ve o bütün duygusal
izlenimleri boşaltıyor – bayağılık, perde, hatıralar, arındırma, bu yükselir, bu alçalır,
vesaire. Sonradan da, her türlü şeyi çalışırız.
Bir Kabalist bunu basit bir teknik olarak görür. Bu bizim objelerimiz ile nasıl
çalıştığımızın tekniğidir. Biz onun içine gittiğimizde, böyle olduğunu görürüz, hatta onu
hissederiz. Ve bunlar oldukça duygusal konulardır, hem de bu dünyada hissettiğimiz ve
etkisinde kaldığımızdan çok daha fazla. Eğer biz bu dünyanın sahip olduğu bütün
insanlığı bir araya toplayabilseydik, bütün kuşakların başından sonuna kadar olan,
bütün reenkarnasyonlar boyunca baştanbaşa olan, eğer onu topluca alabilseydiniz, bu
maneviyattaki en küçük adımdan bile daha az olurdu. İnsanın maneviyatta attığı en
küçük adım bile burada, engelin altında, hepimizin tamamının, bütün zamanlar
boyunca olan herşeyden daha fazladır.
Bu nedenle, belki de herkes kendi için başka kelimeler seçmeli. Benim için, bu lisan şu
anda bana açıklıyor ve anlatıyor. Ama ben hala daha önceden nasıl olduğunu
hatırlıyorum. Örneğin, beden. Beden nedir? Ben her zaman şöyle düşünmüştüm – bir
beden bir bedendir, ben bir beden nedir bilmiyorum. Ta ki beden fikri – alma arzusu
fikri ile birleşmeye başlayınca kadar. Anlamı ise, benim arzuladığım kadar, hangi
formda arzuluyorsam – beden ona göre form almakta. Şimdi ben bir parça tavuk
yemek istiyorum, o zaman benim bedenim bir tavuk gibi. Bu doğru! Ben şu anda
birşeyler içmekten keyif almak istiyorum ve o zamanda bedenim o içeceğin formunu
alıyor, bu gerçekten bunun gibi. Ben bunu anlayana kadar yıllar geçti.
İşte bu nedenle, yavaş yavaş, çalışan herkes, onu kendisi için tercüme etmeye başlar.
Ayrıca, zihniyet farklı, ben bir Rus’um ve sen bir Amerikalısın. Burada farklı tavırlar
var; üstelik bizler farklı kuşaklara aitiz. Sen basitçe bunu öğrenmek zorundasın, ve
yavaş yavaş bu bir düzene girecek. Herkes kendisine bir iç sözlük bulur. Öyleyse,
Işıkları çekme. Bunun hakkında farklı bir şekilde düşün: hayatında Yukarı’dan istediğin
herhangi bir şey var mı? O zaman onun hakkında düşün.
Maneviyatta Zorlama Yoktur
 Manevi gelişim “az ile tatmin olmayı’’ zorunlu kılar mı?
 Neden insanlar ibadet yerlerinden büyük geniş dünyaya kaçmaya başladılar?
 Neden Kabala “bu yasaktır’’ veya “kendinden utan’’ demiyor?
 Neden insanlar uyuşturucu kullanıyor?
 Ben düzelmeme, ıslahıma nasıl başlarım?
Amaç altıncı his uğruna, beş duyunun kullanımını en az ile sınırlamak mı?
Tamamen onun ve onların (beş duyunun) içinde yaşamak, sadece birazcık
nefes alabilmek için, veya biraz yiyebilmek için...?
Hayır. Tam tersi, Yukarı’dan gelip de bir neden ile yaratılmayan hiçbir şey yok. Daha
doğrusu, buraya alçalan herşey, kaynağında, veya yükselme sırasında, çok daha
canlandırıcı, görkemli bir formda var olmaktadır. Bütün arzular çok büyük, hatta en
hayvansal olanları bile.
Daha ne kadar çok yemek isteyeceğinizi göreceksiniz. Aynı yoğunluğu diğer bütün
zevklerde de göreceksiniz. Bu neden oluyor? Bu şaka değil, Kabala kitaplarında çok
açıklanabilir bir tarzda hakkında yazılanlar gibi. Kabala’da saklayacak hiçbir şey yok,
bizler ruhlar hakkında konuşuyoruz. Aslına bakarsanız siz zevk için bir alan
geliştireceksiniz. Eğer küçük bir zevk için bir yeriniz varsa, o zaman başka hiçbir şeye
ihtiyacınız yok: tıpkı erdemli birinin sadece bir bardak su ve bir dilim ekmek istemesi
gibi, Tanrı rızası, sadece bu. Bu şekilde bir Kabalist olamazsınız. Bir Kabalist bütün
dünyayı yutmak zorundadır, ve azar azar, bize gelen Işık sayesinde bunu hissetmeye
başlarız. Ve üstelik bu fikir – Kabala’da size almayı durdurmanız söylenmemektedir.
Tam tersine, Kabala’nın Bilgeliği size almanız gerektiğini ve kendinizi tam doluluk ile
keyiflendirmeniz gerektiğini açıklıyor, en kusursuz tarzda, alabildiğiniz kadar çok.
Ancak, bu fikirler karmaşıktır ve gerçek bilgeliği gerektirir.
Başlamak için, bizim öğrendiğimiz herşey alma yeteneğini geliştirme yolu hakkında.
Yok, Tanrı korusun, bir tür hislerimizin sınırlanması için değil, hayır. Bir Kabala
öğrencisinin toplumdan geri çekilmesi, kendisine her türlü engellemeler koyması
yasaktır. Her zaman ki gibi işlerini devam ettirmek zorunda; Kabala kişiyi evlenmeye
mecbur kılar, normal bir hayat sürmeye, işe gitmeye, askerlik yapmaya, kendi
kuşağının yaptığı herşeyi yapmaya. Şöyle yazılmıştır – “Ben halkımın arasında
yaşıyorum.’’ Bu, kendi kuşağımdaki, sıradan diğer herkes gibi görevimi yapmaya
devam etmek zorundayım, demektir.
Ve ben bunu kendi hocamın yerinde gördüm. Eğer farklı şeyler için alış veriş yapıyor
olsaydım, veya ona belirli bir şey getirmek için, şöyle derdi “Herkese sor, sorabildiğin
kadar çok kişiye, ve bana onların hepsinin düşündüğünün veya kullandığının ortalama
fikrini getir. Aksi yasaktır.’’ Bu eskiden en küçük konularda bile böyleydi, hatta
hastaneye girişimizde bile, bazen başka alternatifimiz olmazdı ve özel oda tutmak
zorunda kalırdık, ama genelde biz de herkesin ki gibi bir oda verilirdi. Burada zıt bir
prensip var – kim sadece kendi için, ve başka kimse için olmayan özel birşey
kullanıyorsa – o kaybeder.
Pratik terimler ile bunun anlamı, her zamanki gibi olmaya devam edin, kendi
tarafınızdan hiçbir kısıtlama koymayın – bu kutsallıktan değil.
Tam tersine, bizim bu dünyaya iki yakınlaşmamız var: “ahlaki değerler ile eğitim’’ adı
verilen yakınlaşma var ve bir de iç gelişim ile olan eğitim var. Ahlaki değerler bize
açıklar: “bu hoş değil, kendinden utan’’, bunu yapma, şunu yapma, onu yapma, sürekli
olarak sizin elinize vururlar – “dokunma’’. Bununla insanı kısıtlıyorlar, ve gelişmesine
izin vermiyorlar. Bu “genel halk’’ için iyi, onları dizginlemek için. Bir ulusa hükmetmek
isteyen her kim ise tam olarak bu yaklaşımı kullanır. Ve işin aslı, neredeyse bugüne
kadar, bu işliyordu – çünkü insanlar öyle bir ölçümde gelişmemişlerdi. Ruhlar son
jenerasyon ile aynı seviyeye henüz gelmemişlerdi, bu demek oluyor ki onların manevi
genleri uyanmaya başladı. Onlar kendi merkezlerini yetiştirmek zorunda oldukları bir
noktaya zaten geldiler, kalplerinde ki noktaya. Bundan önce, ahlaki yaklaşım oldukça
iyi işliyordu, insanlara destek oluyordu, herkes dindardı, herkes ibadet yerlerine
gidiyordu, geri geliyor, çalışıyordu, herşey uygundu.
Alma arzularının geliştiği noktaya gelene kadar, bu manevi gen zaten kendini
neredeyse tamamen fark etmiş durumda. Bu bizim içimizde sadece altıncı hissi açmak
için kalmıştır, ve manevi dünyaya ilerletmek için.
Biz bunun artık işlemediğini kendimiz gördük. Ahlaki bir eğitim çoktan çalışmayı
durdurdu ve kimseye “kendinden utan’’ diyemezsiniz. Eğer ona söylediğiniz şey bu
olursa, sonrasında – o kişinin uyuşturucu kullanmaya başlamaktan başka seçeneği
kalmaz. Bu bir kere olursa o kişi bitmiştir. Yapılacak hiçbir şey yok; onun gelişmesine
izin vermek zorundasınız.
Bu nedenle Kabala bize “kendinden utan’’ dememeyi öğretiyor. Bir insanı herhangi bir
konuda kısıtlamamayı, tam aksine. Ahlaki yöntemlere ters olarak, ki ona göre “bu
dünya hiçbir şeye değmez, senin bundan ihtiyacın olabilecek hiçbir şey yok, sadece
maneviyata yönel’’. Kabala diyor ki - hayır. Bu dünya çok iyi, ve sen burada kendinden
keyif alabilirsin – ve gerçekten, kişi bunu yapabilir. Öyle ki siz muktedir
olamayabilirsiniz, veya yapamayabilirsiniz, veya fırsatınız olmayabilir – bu başka bir
mesele, ama bunu dünyaya karşı söylemeyin. Ancak, siz kendiniz maneviyatın çok
daha büyük olduğunu keşfetmelisiniz, çok daha zengin ve çok daha çekici, diğer bütün
materyal zenginliklere göre.
Ahlaki eğitimin bunu yapamama nedeni nedir? – Çünkü, o manevi dünyayı açmıyor.
Onların bir insana, bak, sen onun yerine bunu seçmelisin, deme yetenekleri yok; bak,
maneviyatta var olan herşey açık. Kabala tam olarak bunu yapıyor: insan için manevi
dünyayı açıyor, ve ne olursa olsun kişi de – en iyi şekilde, hiçbir sınırlama olmadan –
ikisini birden idare edecek. Maneviyatta hiçbir zorlama yok – bu çok önemli bir kural.
Hiçbir zorlama yok, buna kendinize yaptığınız da dahil.
Altıncı hissi hissetmeye daha çok girdikçe, aynı zamanda siz de başlarsınız, azar azar,
beş duyuyu eleştirmeye, ve ne ölçüde bir hayalin içinde olduğunuzu görmeye. Size bu
tam bir hayal değil derdim – siz beş duyunuzu altıncı hissin üzerine giydirirsiniz, ve
gerçekten onu tek bir bakış açısı olarak görürsünüz. Sorabilirsiniz: neden altıncı his
tek? Bu dünyada olduğu gibi, bir kaç kanala sahip olmama izin verin. Aslında altıncı
hissin de içinde beş kanal var, bunlara Beş Sefirot denir – Keter, Hohma, Bina, Tifferet,
Malhut. Ve ayrıca onlardayken aldığımız etkiler de Beş Işık: Nefeş, Ruah, Neşama,
Haya, Yehida. Maneviyatta da onlara şu isimler verilmiştir: görme, duyma, koklama,
tatma, dokunma. Buna tek bir his diyen sadece biziz. Neden? – Çünkü biz bütün paketi
tek olarak alıyoruz. Bizim dünyamızda kör olabiliriz, Tanrı korusun, veya sağır.
Maneviyatta bu mümkün değildir – eğer alırsanız, bütün paketi alırsınız, bütün NRNHY
(Nefeş, Ruah, Neşama, Haya, Yehida), ve sonrasında duyular kendilerini birbiri üstüne
giydirir, ve içte onlar bir etki yaratıyorlar, tek bir bütün, kusursuz görüntü.
Bu dünyada, bu beş duyu ile bir ilgisi olmadan bir etki veya heyecan alan tek bir
doğmuş kişi yok. Şöyle diyelim, biz maneviyat hissi olmadan bir yerden başka bir yere
gidiyoruz, maneviyatın ne olduğunu anlamadan, - hatta onun için bir arzumuz bile yok.
Diyelim ki, ben bir kasabada yaşıyorum, babam bir çoban ve ben de onun gibi bir
çobanım, ve benim oğlum da öyle, ve torunum da, ve bu böyle işliyor, ve böyle dönüp
duruyor. Son incelemede, bu aynı zamanda bizim yaptığımız şey. Soru ise şu: biz
sadece bu dünyada yaşayarak birşeyler yapıyor muyuz, beş duyumuz sayesinde? Veya
biz aynı zamanda bilgi alıp veriyor muyuz, yada materyaller ve sonunda da ortaya
hiçbir şey çıkmıyor mu? Hayır. Bizler bu hatıraları dolduruyoruz. Biz her zaman, her bir
izde, onun özel, kendine has NRNHY sahibiyiz, hatta hatıralarımız da bile, ve
sonrasında, hepsi biraraya geldiği zaman, onlar bize kusursuz görüntüyü veriyorlar,
başlangıçtan sonuna kadar, tek bir görüntü. Bizim bütün hayatımız, bu hayat ve bütün
öncekiler, anlamsızca geçmediler, insan şans eseri yaşamadı. İşte bu nedenden dolayı
en alçak adamı bile hor görmek yasaklanmıştır. Bu hor görme kendisini düşüncede
gösterebilir – neden kişi kendisine verilen maneviyata girme fırsatını kullanmaz. Yani –
hor görme, ama onun bunu yapması için girişimde bulun. Ama basitçe hor görmek –
hayır. Tam aksine, ben söylerdim. Baal HaSulam söyler, en küçük bitin bile var
oluşunda, veya herhangi küçük bir böceğin, nerede olduğu fark etmez, onun var
olmasına ihtiyaç vardır. Ve işte bu nedenden dolayı o yaratılmıştır, ve bununla o, bu
genel istekteki küçük kısmını doldurmak için seçilmiştir.
Bütün detayları ile tek parça halindeki isteği doldurmadan, ondan hiçbir şey
çıkmayacaktır. İşte bu nedenden dolayı, daha maneviyata doğru çekilmemiş insanları
hor görmemeliyiz; onlara yardım etmeliyiz – evet. Onlara yardım ederek, ben kendime
yardım ederim, sonuçta biz aynı sisteme bağlanmış durumdayız.
Eğer Kabala zevk için yer geliştiriyorsa, o zaman sınırlamanın konusu ne?
Yaratan alma isteğini yarattı. Yaratan’dan uzaklaşan alma isteğinin anlamı nedir? Alma
arzusu aynı kalır, o kendisini sınırlayamaz; o kendisini ihsanı almaktan sınırlar. Burada
Işık’ı almak için oldukça büyük bir alan vardı, sonrasında kapandı – buna sınırlama
denir. Kendisini almak isteğin sınırlaması değil, bütün hacim duruyor, bu alan hala aynı
hacmi tutuyor, aynı büyüklüğü, sadece bir sınırlama oluştu. Bunun anlamı: o kapalı
değil, ama burada bir örtü var.
Biz bu örtüyü nasıl açarız? Daha önce duran örtü uygun değildi. Bizim ancak tekrar
yukarı tırmanma amacı ile açmaya ihtiyacımız var. Onu burada almak için değil, ama
her alma yüz yirmibeş basamaklı Merdivende bir yükselme anlamına gelecek.
Düzelmeme, ıslahıma ne ile başlamalıyım? Sınırlamayı ben yapıyorum, diyelim ki İlk
Sınırlama ve sonra ben kendimi açıyorum, mevcut durumumdan daha yükseğe,
yükselebildiğim kadar çok kendimi çıkarabilirim, ve hala yükseğe, öyleyse sürekli
hareket ediyor. Sadece bunu yaparak bizler örtüyü açmaya başlayabiliriz.
Eğer ben Işık’ı alabilirsem ve ona doğru ilerleyebilirsem, o zaman ben kendimi Işık’ı
almaya açıyorumdur. Aksi takdirde, ben mevcut durumumda kalacağım, yeterli gücü
alıncaya kadar, ki buna - Engel deniyor, öyleyse doldurma gelişmek için alınıyor.
Arzuların Gelişimi
 Bizim dünyamızdaki zevkler ile maneviyattaki zevkler arasında bir bağlantı var
mı?
 Manevi Reşimo’yu tamamlamaya ne zaman başlarım?
 İçimdeki maddi arzular nasıl maneviyata karşı olan arzularım ile birbirlerine
uyarlar?
 Neden daha az gelişmiş ülkelerde daha az sayıda intihar oluyor?
 Çocukların gelişimine yararlı olacak tarzda ve onları bunaltmadan, nasıl
eğitilmeliler?
Manevi alma arzusu, Perde, Üst Işık, manevi haz – ve bizim burada, bu
dünyada beş duyumuz aracılığı ile hissettiklerimiz arasında bir bağlantı var
mı?
Arada hiçbir bağlantı yok, çünkü bu bizim dünyamız. Arada bağlantı olmaması ne
anlama geliyor? – Çok basit: benim beş duyum aracılığı ile alabildiğim zevkleri, ben bir
perde olmadan alıyorum. Onları alma arzuma bağlı olarak alıyorum - ki bu zevkin
kaynağında sahip olduğum Reşimo’ya bağlı. Bu Reşimo önceden belirlenmiş durumda,
ama hareketsiz halde. Ben bunun üzerinde sadece bu Reşimo’yu aktif hale getirmek
için çalışmak zorundayım. Eğer benim küçük bir Reşimo’m varsa, amaç onu biraz daha
büyük hale getirmektir. Şöyle diyelim, ben yemek istiyorum, ama yeteri kadar değil.
Ama ben bu arzu üzerinde çalışıyorum. Ve bu girişler ile altıncı hissin girişi
birbirlerinden tamamen bağımsız durumda.
Büyük bir Kabalist olmak ve altıncı his ile, perde ile, çok yüksek basamaklarda
çalışmak ve aynı zamanda da bütün beş duyumdan keyif almak mümkün, - bunda bir
çelişki yok.
Bu beş duyuyu geçersiz kılmıyor mu?
Bu beş duyuyu bozmaz. Aksine, ıslahın sonuna gelmek demek en yüksek basamağa
eriştiniz demektir, ve aynı zamanda siz bedeninizin içindesiniz, bu dünyada, ve
ruhunuzda bu iki karşıt noktayı tek olarak bağlıyorsunuz. Onları gerçekten
düzenliyorsunuz. Bunu yaparak da Yaratılışın Amacını gerçekten tamamlamış
oluyorsunuz.
Bu iki spiral kalpteki noktaya, ve maddi Reşimo’ya nasıl bağlanmış durumda?
Bunun hakkında çoktan konuştuk – bizim birçok gelişim aşamamız var, veya denildiği
gibi – reenkarnasyon, ki bu bizim kullandığımız terim. Bizim bu maddi Reşimo’yu
doldururken birçok enkarnasyonumuz olur, ki bunlar ilk olarak hayvansal arzulara
ayrılmıştır, hayvanlarda ve benzer olarak da insanlarda bulunan – yemek için, aile için,
cinsellik için, barınak için, çıkın için olan arzu. Sonradan ise para, şöhret ve bilgi için
olan arzular vardır.
Kişi bütün bu arzuları tamamladıktan sonra, maneviyat için olan arzuyu takip eder.
Bunun anlamı o şeylerin, ben birinden diğerine ilerledim diye, düzgün şekilde kesilmiş
olması gerektiği anlamına gelmiyor – maddi hazlardan para için olan arzuya, ve o
zaman sadece para isterim, ve yemek için olan bütün şeyler artık beni
ilgilendirmiyordur. Doğru değil! Ancak, ben öncekini öylesine bir büyüklükte geliştirdim
ki, şimdi benim içimde paraya olan isteği belirli bir ölçüde açmaya yetiyor (herkesin ki
kendine göre, kişisel tarzında, o kişinin ruh yapısına bağlı olarak); şimdi ben onurumla
çalışmaya başlayabilirim. Birden bire onur için çalışmak istedim, mesela diyelim ki ben
parlamentonun bir üyesi veya benzer birşey olmak istiyorum. Bu ben parayı veya
maddi zevkleri unuttum gibi bir durum değil, basitçe, hepsi beraber çalışıyorlar. Onların
hepsini yeteri kadar geliştirdim ve şimdi onurla da birlikte biraz daha gelişiyorlar, ve
böyle devam ediyor. Öyleyse, maneviyat için olan arzu ile birlikte, onunla beraber, ben
aynı zamanda eski arzularımı da daha çok ve daha çok geliştiririm. Onur, örneğin,
manevi gelişimi oldukça karıştırır. Bunu olumlu bir yönde yapar. Tıpkı diğer sıkıntılar
gibi, benim eksik olan yerimi vurgulamak için gelir, vesaire.
Yani – bu hisler her zaman bir Kabalist ile ilişiktir. Şöyle yazılmıştır ‘’her kim dostundan
üstün hissederse, onun arzusu üstündür’’, ve ‘’Tapınak’ın yıkımı zamanlarından, BYA’ın
tadı Yaratan’a hizmet edenler ile birlikte değişmeden kaldı’’. Bunun anlamı en düşük
seviyedeki hayvansal arzular sadece Yaratan rızasına çalışanlar için kalmıştır. Özellikle
de bunların içinden bu kanalı, altıncı hissi, açanların diğer beş duyusu oldukça iyi
çalışıyordur, çok güçlüdür. Ama o onları istekli bir şekilde hissediyor ve onlar onun
amaca doğru gitmesine yardım ediyor.
Acı çekmek ruhun gelişimine yardım eder mi?
Ben ne söyleyebilirim? Milyarlarca insan acı çekiyor, bütün Afrika açlıktan ölüyor, ve bu
onların ruhun gelişimi ile ilgili hale getirmiyor. Diğer bir taraftan, en yüksek intihar
oranları en çok gelişmiş ülkelerde bulunuyor, Afrikalıların içinde değil. En yüksek
uyuşturucu kullanma oranı nerede? Avrupa’da. Onlar ki yeterli yiyeceği zar zor olan,
yoksulluk içinde yaşayanlar, ve onlar uyuşturucuları yetiştirenler, uyuşturucu
kullanmıyor.
Şöyle yazılır, “acı bedeni saflaştırır’’, veya acı alma arzusunu saflaştırır. Şunlar acı
çekmeyenler, ki biz maddi zevklerin eksikliğinin arasından hissederiz. Onlar sevginin
kederlileri, ki biz maneviyat için özlem duyarız ve ona ulaşamayız. O zaman sadece o
acılar bizi saflaştırır ve bizi maneviyatın yakınına çeker.
Ve tekrar, Kabala acı çekmeye karşıdır. Kabala’nın Bilgeliği’ne göre kişi akıllıca
yürümelidir – böylece her bir anından keyif alır. Aksi halde kişi Yaratan’ı savunmak
yerine lanetliyordur ve kendisine olan durumu doğru olarak yorumlayamıyordur. Bunun
sebebi ise kendimizi içinde bulduğumuz her durum aslında bizi ıslah etmek ve bize
daha fazla maneviyat getirip, daha yüksek bir aşamaya getirmek için olmaktadır. Biz
hiçbir zaman gelişme göstermeyeceğimiz bir durumda olmayız. Her gün, her an, bizler
sürekli olarak gelişiyoruz. Ancak, bunu henüz hissetmeyen biri bile, birazcık olsun
anlamalı ve onun üzerinde düşünmelidir. Bu gerçekten böyledir.
Ve her kim acı çekme durumuna girerse ve ondan ortaya çıkarmak istemezse, ve hatta
bundan keyif alırsa – buna Klipa (kabuk) denir. Bunlar kişiyi durduran güçlerdir, ve
hatta bir şekilde onu alçaltan; ve biz buna karşı koymak zorundayız. İşte bu sebepten
dolayı bu yeni başlayanlar için büyük bir problemdir, öyle ki onlar ne kadar çürümüş,
kutsallıktan ne kadar uzak olduklarını hissetmeye başlarlar ve ne ölçüde ne
istediklerini ne kadar eksik olduklarını. Ve hala egoizmin içine batmış durumdadırlar,
egoist bir şekilde alma arzusu, “Ben yoksunum, ben yoksunum, ben yoksunum’’, ve
kişi umudunu keser. İşte bu olması gerekenin tam tersidir.
Bu nedenle gelişim, gerçek ilerleme, kişinin, kendisi için, sadece neşeli kalmayı
başarabilmesi şartı ile kendi yolunu eleştirme ihtimaline açmasına bağlıdır. Baal
HaSulam bunun hakkında bir yazınında şöyle yazmıştır: öyle ki insan günün yirmiüç
buçuk saati boyunca neşeli olmalıdır, ve sadece yarım saat boyunca nerede olduğunu
kontrol etmelidir.
Daha öncede söylediniz, sıradan insanların üzerinde çalışan ahlaki bir sistem
var. Benim sorum şu, dünyanın içinde bulunduğu durumda, bütün dünyayı
açmak için, “herşeye izin verilmiştir’’ gibi davranmak mümkün mü?
Soru şu, bu kuşak, ahlaki yöntemlerden Kabala’nın yöntemine geçmek için, Doğa ile
uyumu geliştirmek için, nasıl eğitilmelidir? Bilmiyorum. Bizim burada en genç kızlardan
oluşan bir grubumuz var. Bilmiyoruz, hatta çocukları bile nasıl eğitiriz bilmiyoruz.
Benim belli ki konu hakkında fikirlerim var, ama en büyük Kabalist’lerimizden hiçbir
şeyimiz yok – ve ben daha büyük değilim. Ben manevi eğitim hakkında kitaplar
yazmayacağım, ben yerimi biliyorum.
Hayıflandığımız, henüz büyük olandan, yukarıdan çocuklara nasıl yaklaşacağımız
konusunda bir yöntem almadık. Vilna’nın Büyük Gaon’u gerçekten üç veya dört yüz yıl
önce biraz yazdı, ilerleyen dokuzlu yaşlarda, Kabala’nın Bilgeliği belki çocuklara
öğretilebilirdi. Çünkü insanın, kendisi için çevresinde nerede çok ve daha çok başarı ve
büyüme olduğunu bilmesi kadar doğal birşey yoktur. Ve işte bunlarda genç yaşlardaki
birinin sorduğu sorular: Ben kimim? Ben neyim? Ben burada ne yapmak için
bulunuyorum? Sonra ise, bütün dertlerimizin sonucu olarak, biz bütün bu soruları
unutuyoruz.
Ama her koşulda – ortada henüz bir yöntem yok. Tıpkı henüz ortada bütün millete
nasıl yaklaşılması gerektiğini gösteren bir yöntem olmadığı gibi, eğer maneviyatın
eksikliğini hissetmiyorsa, ve hala kendini önceki sorunlarda buluyorsa. Bu nedenle, ya
çalışarak bütün insanlığı ona doğru hızlandıracağız, veya – benim hocamın zamanında
olduğu gibi. Ben örneklerden öğrenmeyi seviyorum, ve bu güzel bir örnek, öyle ki
benim gözlerimin önünde gerçekleşti. Ona öğrencileri Tel Aviv’den getirdiğim zaman,
aralarında dindar olmayan gençler vardı, ki bunlardan bazılarını o kesinlikle kabul
etmek istememişti. Ve bana dedi ki eğer mümkünse – onlar gelmesinler. Bazıları için
dediği şey: gelmelerine izin ver oldu, ve o andan itibaren onlar gelişecekler, hatta
kalplerindeki nokta daha gelişmemiş olsa bile; onlar orada grubun içinde birliktelerdi,
beraber barlara gitmişlerdi, beraber zaman geçirmişlerdi ve birden bire aralarından
bazıları maneviyat için olan arzu ile tutuşmuştu. Ve onlar, diğer bütün çocukları da
çekiyorlardı, ve birçokları katılıyordu, bütün gruplar. Biz bunun kesinlikle faydası
olduğunu gördük, ki birden bire insanlar gelmeye başladılar, nedenini bilmeden, çünkü
sadece “İshak burada, ben de burada olmak istiyorum’’, bir kulüp gibi. Ve sonrasında,
gördük ki bu insanlar gerçekten geliştirler, öyle ki bir dostu İshak’a yetişmişti bile, ve
hatta daha da ileri gelişmişti.
Biz ruhun yollarını bilmiyoruz, hangi tarzda veya hangi hızda geliştiğini. Birden bire
ileriye sıçrayabilir, ve bunu kendim de gördüm. Ve tersi de aynı zamanda doğru. Benim
öyle örneklerim var ki, insanlar çok saftılar, ve ona çok açıktılar, hemen anlamışlardı,
birçok şey keşfetmişlerdi öyle ki ben onları bunun için kıskanmıştım, çok gelişmişlerdi,
materyali kavrıyorlardı.
Ansızın eski kötü alışkanlıklarına geri dönmeye başladılar, kurumaya ve bırakmaya, ve
eğer ayrılmadılarsa da, Kabala’da sadece biçimsel olarak kaldılar. Bu yüzden önceden
bilmek imkansız, hatta öyle ki ben yeteri kadar akıllı değilim derdim, ve gördüm ki
hocam da bunu görmemişti. Birinin ne kadar ileri gideceğini tahmin etmek mümkün
değil, ne ölçüde gelişeceğini ve onu tökezleten blokların nerede olduğunu. Bu diğer
herhangi bir ruh için de geçerli, ve hatta o küçük ve önemsiz olsa bile, bilmenizi
sağlayacak hiçbir şey yok. Kendi gözlerimiz ile görsek bile, bir kişi hakkında – onun
hayat yolunun ne olacağını – söyleyemeyiz. Bu böyledir.
BNEI BARUCH’LA TEMASA GEÇMEK İÇİN
Bnei Baruch
1057 Steeles Avenue West, Suite 532
Toronto, ON, M2R 3X1
CANADA
Türkiye’den Bilgi Almak İsteyenler
E-posta: turkish@kabbalah.info
İnternet Sitesi: www.kabbalah.info/turkishkab/

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder