Kabbala!nın Kökeni


Köken

Kabbala'nın kökeni İ.S. I. yüz yılda Filistin'de filizlenen "Merkava" (ya da Merkabah) gizemciliğine kadar geri götürülebilir. Merkava gizemciliğinde temel uğraş, Eski Ahit'te peygamber Ezekiel'in düşlediği "ilâhî taht" ya da "araba" (merkava) hakkında derin düşüncelere dalmak ve bu sayede coşku içinde kendinden geçmektir.

VII. ve XII. yüz yıllar arasında uygulama alanı Filistin'den Babilonya'ya kayan ve yoğun biçimde Gnostik inançların etkisi altında kalan Merkava gizemciliğinde asıl amaç, Tanrı'nın tahtını ve göksel düzeni düşleyebilmektir. Gizemci Merkava yazımında, coşku içindeki ruhun yükselişi, düşman meleklerle dolu "yedi küre"yi ya da "yedi gök katını" aşmak için yapılan tehlikeli bir yolculuk olarak tanımlanmaktadır. Ruhun bu yolculuktaki amacı, merkava'nın üzerinde bulunan ilâhî tahta ulaşmaktır.

"Tzenu'im" adı verilen Merkava uygulayıcıları, özel ahlâk niteliklerine sahip olan az sayıda seçkin kişilerdi ve sürekli oruç tutarak kendilerini gizemci deneyimlere hazır tutmaları gerekliydi. Bu seçkinlerin yapacağı başarılı bir düşsel yolculuk için her şeyden çok "mühür" olarak tanımlanan bazı büyülü sözlerin ve formüllerin kullanımı zorunluydu. Bu büyülü sözler, her bir gök katının kapısında bekçilik yapan melekleri yatıştırmak için gerekliydi. Hatalı bir "mühür" kullanımı, önemli yaralanmalara, hattâ korkunç ölümlere yol açabilirdi.

Talmud'a göre, Merkava uygulamasına kalkışan dört kişi arasından biri ölmüş, diğeri delirmiş, öteki dinden çıkmış ve yalnızca Rabbi Akiba ben Josephgerçek bir düşsel deneyime nail olmuştur. Merkava uygulayıcıları kimi zaman "Doğaüstü Dünyanın Gezginleri" olarak da adlandırılırlardı. Bu gizemci akımın en eski iki yazımsal kaynağı; Rabbi Akiba'ya ait olduğu sanılan "Küçük" ve Rabbi Ishmael benElisha'ya ait olduğu sanılan "Büyük" metinlerdir. Ayrıca, "Enoch'un Kitabı" ve Tanrı'nın oldukça abartılı antropomorfik (insan biçimli) betimlemelerini içeren "Shi'ur Qoma" (İlâhî Boyutlar) adındaki metinler de Merkava geleneğine aittirler

Bu Blogda Ara

14 Haziran 2009 Pazar

Kabala ve Felsefe 4

Kabala ve Felsefe 4

Sevgi İle Karşılaştırılan Bir Hediye

* Hangisi daha önemli: hediye mi yoksa hediyeyi veren mi?
* Kabala’nın yapısal Bilgeliği
* Sevgiyi edinmede gelişimin dört seviyesi
* İnsan aklının sınırları
* Başlangıç noktası – Yaratan'ın öneminin artması

Kabala’da madde ve form

‘’Ve bu nokta sevgi, bu sadece hediyenin en son sonucu olmasına rağmen, hediyenin kendisinden çok daha fazla önemlidir. Aynı büyük bir kralın bir insana küçük bir obje vermesine benzer, hediyenin kendisinin değeri olmasa bile, kralın sevgisi ve özeni sınırsız derecede değerli ve kıymetlidir.’’

Farz edin ki ben büyük bir insandan 10 Lira değerinde bir kartpostal aldım, bundan memnun olurdum ve o bana önem duygusu vermiş gibi gurur duyardım. Bu demek oluyor ki hediyenin kendisi aslında hiç önemli değil. Benimle O’nun arasındaki fark ve O’nun benim için ne kadar önemli olduğu. Aslında değeri belirleyen şey bu. ‘’Buna bağlı olarak o soyutlanmıştır’’ bu sevgi veya hediyeyi almanın sonucu, ‘’maddeden tamamen ki bu ışık ve hediyedir, öyle bir yol ile ki bütün eylem ve etki edinmede sadece sevginin kendisi iz kalmıştır ve hediye neredeyse unutulmuş ve kalpten silinmiştir. Bundan dolayı, bilgeliğin bu kısmı Kabala’nın biçimlendirici bilgeliği olarak ayırt edilir ki bu bilgeliğin en önemli kısmıdır.’’ Bunun sebebi onun, benimle O arasındaki ilişki ile doğrudan bir yol ile ilgilenmeye başlamasıdır. Burada, insan kendi duyularının içindeki ifşadan kendisi ve Yaratan arasında bir ilişki oluşturur.

Neden bir ilişki bir formdur?

Bir ilişki bir formdur çünkü ilişki sadece bizim aramızdaki genel bir güçtür ve bizim için de ortaktır. Ama bu güç her tür forma ve farklı ilişkilendirme yollarına sahip, bu nedenle ona ‘’form’’ denir. Benim, O’nun benimle ile ilişki kurduğunu öğrendiğim ve O’nun ile nasıl bağdaştığım genişlik ise biçimlendirici bilgidir.

"Güç"ün tanımı nedir?

Güç kabın maddesidir. Kabın maddesi bir tür form edinir ve bizim tartıştığımız da bu form.

ABYA

‘’Bu sevgide dört kısım vardır’’ anlamı ise bizim gittiğimiz bu sevgiyi edinme yolunda, maddemiz gelişimin dört aşamasından geçer. Dört kısım ‘’bir insanın sevgisine benzer, bunda ilk olarak ben bir hediye alırım hala veren kişiye sevdiğim biri demem.’’ Ben onun beni sevdiğini nasıl bilirim, eğer onun benimle bir ilişkisi varsa ve o benden ne istiyor? ‘’Dahası eğer hediyeyi veren önemli biri ise, öyle ki alan kişi ile karşılaştırılamayacak kadar.’’ Eğer o sıradan biri ise, bir arkadaş, bir akraba veya benden daha az biri ise sonrasında ben onu hissederim. Onu algılayabilirim, onu ‘’okuyabilirim’’ ve onun benden bana verdiğini anlarım. Bu yolla bizler her nasılsa yakınız, o bana eşit veya benden daha az. Ben onun davranışını anlayabilirim öyle ki onun bana karşı bir ilgisi var. Ancak, eğer o gerçekten önemli ise (aynı Yaratan’ın küçük bir insana olan kıyasındaki gibi), sonra bu aralık hissedilmeyebilir, biz nerede olduğumuzu veya O’nun nerede olduğunu bile hissedemeyiz ve O’nu hissetmeyiz.

Aslında gerçeklikte meydana gelen bu, ortaya çıkan o ki biz aramızda bir ilişki belirleyecek durumda değiliz. Ben Yaratan’dan her türlü şeyi alıyorum ama ben O’nu bilmiyorum ve O’nu hissetmiyorum. Eğer bir şekilde O’ndan gelen şeyleri hissetsem bile, ben onun içindeki sevgiyi belirleyemem, çünkü benimle olan sevgi adı verilen herhangi bir ilişkide, O bana göre çok yükselmiş durumda.

‘’Hediyelerin çokluğu ve devam etmesi genişliğinde’’ (her ne kadar O çok büyük olsa, ben de çok küçük ve biz birbirimizi anlamayız) ‘’şu fark edilmiştir ki en büyük önemli insan gerçek sevilmiş kişi olarak bilinecektir, değerde eşit.’’ Neden? ‘’Çünkü bilindiği gibi iki gerçek seven aralarında eşitlik hissetme ihtiyacındadır, sevginin kanunu büyük ve küçük arasında fark edilmeyecektir.’’ Öyleyse hediyelerin bolluğu hediyeleri vereni benim seviyeme indirmede yardım eder. Bu sanki ben Yaratan’ı yakınıma çekiyormuşum gibidir. O sürekli vererek ve benimle bir bağlantı kurarak O bana yakınlaşıyor. O (Yaratan), O (Yaratan)’ndan almamı alışılmış hale getirince, benim gözümde O (Yaratan) bana eşit oluyor ve bundan dolayı da ben O (Yaratan)’na karşı sevgi hissetmeye başlayabiliyorum.

Yaratan’dan sadece tek bir hediye olamaz, ama daha doğrusu hediyelerin çokluğu olur, öyleyse yaratılmış varlık Yaratan’ı eşit olarak hissedebilecektir.

Yaratan’ın verdiği hediyeler nelerdir?

Yaratan’dan hediyeleri almaya başlayacağınız zaman siz manevi ‘’’Asiya dünyası’’ içindesiniz; bu ilk hediye. Hediyelerin çokluğu ‘’Yetzira’nın manevi dünyası’’ ve hediyelerden yukarıda olan sevgi ise ‘’Beria dünyası’’ olarak adlandırılır.

Filozoflar sevgi ile Yaratan’dan hediyeler almadan ilgilendiler, Asiya dünyasının seviyesinde, insan seviyesinde. Ben filozofların kim olduğu, nasıl yaşadıkları ile ilgili derinlemesine gitmek istemiyorum, hangi insani veya ahlaki seviyede yaşadıkları hakkında de. İçlerinden bazılarının genç erkekleri vardı ki onlarla ilişkiye girerlerdi ve ahlaki seviyelerin başından sonuna kadar onların içinde yaşadıkları seviye tamamen insan seviyesiydi. Onlar insan aklını kullanarak çalıştılar. Elbette o zaman bir takım lobi grupları vardı Stoacılık gibi ki bunlar bütün zevklerden kaçınmanın gerekli olduğunu iddia ettiler, Diyojen gibi ki o kendini bir fıçının içine koymuştu vb.

Her türlü filozof vardı, ama onların hepsi insan aklı yolu ile araştırdılar, duyularından ve insan doğasından. Onları düşünmemezlik etmiyorum; aralarında çok akıllı insanlar vardı. Bugün Appleton veya Aristoteles gibi insanlar yok. Baal HaSulam ve diğer Kabalistler bile söyler ki o zamanlardan beri o ikisinin seviyesinde başka hiç kimse olmamıştır. Ancak hala, bu sadece insan aklı. Bir kediyi ele alın, bulabileceğinizin en akıllısını ve onu istediğiniz şekilde eğitin ve sonuçta ortaya çıkacak şey budur. Bir kedi ne anlayabilir? Onun doğası ile o sizi nasıl anlayabilir? Siz kimsiniz? Nesiniz? – Sadece onun duyuları aracılığı ile.

Hiç kimseyi akıldan çıkarmadan, bu araştırmanın farklı bir seviyesi. İşte bu nedenden dolayı onlar yeteneklerinin üzerinde her ne araştırdılarsa, bunlar sadece hayal. Biz bunu bütün felsefelerde görüyoruz. Bütün büyük milletlerden en azından ikiyüz tane filozof vardı, buna Bizanslar, Araplar ve Japonlar bile dahil.

Bu daha çok Spinoza’nın felsefesi gibi mi?

Onunla ilgili bile değil. Bu maneviyattan çok uzak çünkü genelde bunlar sadece insan aklı ile yapılan araştırmaların yöntemleri ki kendileri için bir takım kurallar koymuşlar, bir şekilde araştırmışlardır. Onların kendileri Spinoza’nın neden bir yol ile araştırmaya karar verdiğini anlamazlar ve Hegel ya da Deckard başka bir yol ile. Bu doğal, her biri kendi yolundan gitti. Bu çok basit; onlar doğalarını değiştirmemişlerdi, yalnızca akılları ile araştırdılar. Onlar manevi kabı geliştirmediler, ama akıllıydılar. İnsan seviyesinde, onlar gerçekten akılsal gelişimin doruğun dalardı. Dürüstçe, seviye yüksek veya düşük olsun, onlar kültürlerine göre yaşadılar.

Bu aşamada biz engelin altındayız, ama bu da bize Yaratan tarafından verildi. Burada olmamız gerçeği de bir hediye. Bu şekilde düşünebilir miyiz?

Elbette biz bu şekilde düşünmek zorundayız. Biz hediyeleri kendi gerçekliğimizde ayırarak başlarız. Yaratan’a değer vermeye başlarız ve Yaratan’ın önemine. Bu benim gruba her zaman anlattığım şey ki bu ihtiyaçlar üzerinde çalışılmalı. İlk olarak Yaratan büyük olmalı ve ancak ondan sonra O’nun bizimle olan ilişkisinin bir hediye olduğunu belirlemek mümkün olur. Bir kere hediyeyi hissettik mi (O’nun büyüklüğüne bağlı olarak) başka bir hediyeyi hissetmeye başlayacağız ve bir başka hediyeyi bu böyle devam eder. Daha sonra, hediyelerin çokluğundan (Yaratan’ın ve hediyenin büyüklüğü üzerinde çalışmadan bile), hediyeleri hissederiz çünkü biz O’nun bizimle olan ilişkisini arıyoruz; O’nun büyük olduğunu hissetmeye başlarız ve aynı zamanda yakın ve seven. Bunun üzerinden, O’nunla bir sevgi ilişkisi oluştururuz ve hediyelerin ötesinde, sevginin ne olduğunu hissetmeye başlarız ve sevginin bütün formlarının ne olduğunu. Hediyelere aldırmamaya başlarız ve sevgi hissinin kendisine bağlanmış hale geliriz; hediye önemini kaybeder. Aynı çocuklarda olduğu gibi: onların arasında iyiler de var ve çok iyi olmayanlar da, ama her koşulda onları seversiniz.

Diğer bütün şeylerin doğal olarak gelişebilmesi için ne yapmam gerekiyor? Yalnızca Yaratan’ı yüceltmek. Sonra O’ndan aldığımı hissedeceğim, sadece bir değil ama birçok hediyeyi. O’nun büyüklüğüne rağmen O’nun bana eşit olması için ben O’nu eksiltmiyorum ve böylece ben O’nun için sevgiyi hissedeceğim. Daha doğrusu, hediyelerin çokluğunu hissetmekten dolayı O’nu büyüklüğünden azaltmadan, O’nun bana yakın olduğunu, O’nun beni sevdiğini hissetmeye başlayacağım ve bundan dolayı da ben O’nu sevmeye başlarım.

Alıntı:http://www.kabbalah.info/turkishkab/KabalaveFelsefe/Ders4.htm

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder